
Covid-19 pandemisinin üçüncü yılına adım attığımız şu günlerde herkesin aklında “Şimdi ne olacak?” sorusu var. Bu sorunun cevabını kesin olarak bilmek mümküna değil elbette ama bir asır önce yaşanmış olan ve dünya nüfusunun üçte ikisini etkisi altına alan bir başka pandemi, günümüz için çok önemli dersler içeriyor.
Haberin Devamı
1920 yılı New York halkı için güzel başlamıştı. Dünya genelinde en az 50 milyon kişinin ölümüne yıl açan ölümcül grip pandemisi, nihayet sona eriyor gibiydi.
New York Times’ın 4 Ocak 1920 tarihli manşeti de bu durumu yansıtıyordu: “Şehir Son 53 Yılın En Başarılı Sağlık Karnesini Aldı” başlıklı haberde New York’un pandeminin üç yıkıcı dalgasını başarıyla atlattığı belirtiliyordu. Ülke genelinde de benzer bir hava hakimdi. Tünelin ucundaki ışık gözleri kamaştırmaya çoktan başlamıştı.
Ancak birkaç hafta içinde tablo tersine döndü. İyimser manşetler değişmeye başladı. Daha ay bitmeden New York’ta vaka sayılarında yeni bir zirve yaşandı. Chicago’da ve diğer büyük şehirlerde de durum çok farklı değildi.
New York Şehri Sağlık Komiseri Royal S. Copeland, vatandaşları “gribin dönüşü” konusunda uyarıyordu. Copeland, vakaların yeniden artmasına neden olan virüs varyantının etkilerinin eskiye göre daha hafif olacağını ve bir önceki yıl hastalanıp iyileşmiş olanların virüse karşı bağışıklık kazandığını öngörüyordu. Ancak pek de doğru bir öngörü değildi bu. Dünyanın birçok yerinde büyük grip pandemisinin dördüncü dalgası yaşanmadı ancak New York, Chicago, Detroit gibi büyük şehirleri yeni can kayıpları bekliyordu.
Aradan 102 yıl geçti. Bugün Koronavirüs pandemisinin üçüncü yılını yaşıyoruz. Omicron varyantının etkisiyle vaka sayıları hızla artıyor, ölümler de ne yazık ki devam ediyor. Hal böyleyken 1918 gribinin ya da yaygın bilinen adıyla İspanyol gribinin üçüncü yılında edinilen tecrübeler, sona yaklaştığımızı düşündüğümüz bu günler için de büyük dersler içeriyor.
100 yıl önce de bitiyor sanılmıştı… 1918 gribi sırasında neler yaşandı
VİRÜSÜN SONU NE DEMEK?
Öncelikle şunun altını çizelim: Bu tür virüsler söz konusu olduğunda “son” kelimesi oldukça yanıltıcı bir ifade. Çünkü “son” dediğimizde virüsün dünya üzerinden bir anda silineceği gibi bir izlenime kapılıyoruz.
Halbuki uzmanlar SARS-CoV-2’nin hayatımızdaki varlığını sürdüreceğini, ancak ölümcül ve hayatı alt üst eden bir patojen olmaktan çıkıp daha hafif etkileri olan, mevsimsel bir rahatsızlığa dönüşeceğini belirtiyor.
Haberin Devamı
Aynı şey İspanyol Gribi virüsü için de geçerli. Bu grip pandemisi Birinci Dünya Savaşı’yla zaten tükenmiş haldeki dünyayı kasıp kavurdu. İki yılın ve dört ölümcül dalganın ardından enfekte edebileceği kimse kalmadığından kendi kendine sona erdi. Ama virüs ortadan kaybolmadı. Bulaşıcılığı ve öldürücülüğü azalmış halde yaşamaya devam etti. Bugün onu mevsimsel gribe yol açan grip virüslerinden biri olan H1N1 kod adıyla tanıyoruz.
Beklenti, eninde sonunda SARS-CoV-2 için de aynı şeyin yaşanması yönünde. Ancak tarih kitaplarının da gösterdiği üzere, “Nasılsa geçecek” rahatlığıyla gardımızı indirmek, çok daha büyük acıların ve üzüntülerin kapısını aralamamıza neden olabilir.
Haberin Devamı
Peki ilk kez ABD’de ortaya çıkmış olmasına rağmen neden bu pandemiye “İspanyol gribi” adı verildi? Hastalığın tam anlamıyla anlaşılamaması sebebiyle ölümler genellikle zatürreye atfediliyordu. Savaş zamanında askerlerin morali bozulmasın diye uygulanan katı sansürler ise Avrupa ve ABD basınının salgını açık bir şekilde yazmasına engel oluyordu. İspanya ise Birinci Dünya Savaşı’nda tarafsız bir ülke olduğundan özgür bir basına sahipti. Salgın ilk olarak Mayıs 1918’de Madrid’de duyuruldu ve uzun süre boyunca sadece İspanyol gazetelerinde haber olduğu için adı da İspanyol gribi kaldı. İspanyollar ise virüsün Fransa’dan geldiğine inanıyor ve hastalığı “Fransız gribi” olarak adlandırıyordu. Dönemin İspanya Kralı 13’üncü Alfonso ile yakın çevresindeki kişiler de virüse yakalanınca, “İspanyol gribi” yakıştırması pandeminin üzerine yapışıp kaldı. Michigan Üniversitesi’nden doktor ve tıp tarihçisi Howard Markel, “Bir epidemi için bir ülkeyi ya da belli bir topluluğu suçlamak o zamanlar çok yaygın bir alışkanlıktı, bugün bile geçerliliğini koruyor. Asırlar öncesinden kalma bir tavır” ifadelerini kullandı.
KUŞLARDAN İNSANLARA GEÇTİ, İLK DALGA RAHAT GEÇTİ
Bir yüzyıl öncesine geri dönersek… İlk kez Mart 1918’de ABD’nin Kansas eyaletindeki askerlerde görülen virüs, Nisan ayında Fransa, Almanya ve İngiltere’de kaydedildi.
Kuşlardan insanlara geçtiği düşünülen virüs başlangıçta pek korkulacak bir şeye benzemiyordu. 1918’in ilkbaharında ortaya çıkan ilk dalga oldukça hafifti. Üşüme, ateş ve yorgunluk gibi tipik grip semptomları yaşayan hastalar genellikle birkaç gün sonra iyileşiyordu. Rapor edilen ölümlerin sayısı da oldukça düşüktü.
Ancak hastalık sonbaharda bir anda çok daha güçlenerek geri döndü; muhtemelen mutasyon geçirmişti. Gribe yakalananlar oksijensiz kalarak saatler içerisinde hayatını kaybediyordu. İkinci dalga dünyanın her yerini kırdı geçirdi. Virüs birkaç hafta içinde bütün bir kasabayı ya da şehri yıkıp geçebiliyordu. Bu kadar güçlü bir grip virüsüyle o güne kadar karşılaşmış olan kişi sayısı çok azdı.