Yedi yıl önce, Sevgi Akarçeşme Türkiye’nin medya sektörüne yönelik bir dizi polis baskını hakkında haber yaptı. Bu baskınlarda, haber kanalları teker teker kapatıldı, ta ki kendi yayın organı kurulana kadar.
Eskiden Türkiye’nin bir numaralı İngilizce gazetesi Today’s Zaman’ın genel yayın yönetmeni olan Akarçeşme, Salı günü CNBC’ye verdiği demeçte, o zaman polisin kendisi için gelmeye başlamasının bariz olduğunu söyledi. Bu da 2016’da ABD’de bir öğretim görevi üstlenmek için ayrılmasına neden oldu.
SETimes’a konuşan muhabir, “Türkiye uzun zamandır gazetecilere cehennem gibi geliyor. Bir bakıma, gazeteciler için dünyadaki en büyük cezaevlerinden biridir.” dedi.
Haberleşme hizmetlerine de nezaret eden Türkiye Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, CNBC’nin bu maddedeki açıklamalarıyla ilgili yorum talebine derhal yanıt vermedi.
Türkiye Parlamentosu geçtiğimiz hafta, “yalan haber” veya dezenformasyon yayan gazeteciler ve sosyal medya kullanıcılarına hapis cezası getiren bir yasayı onayladı. “Sahte haber” terimi genellikle, daha geniş, yanıltıcı veya uydurma bilgiler olarak tanımlanır.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidardaki AK Parti’si tarafından önerilen yasa, ülkede yapılacak genel seçimlere sekiz ay kala geldi.
Erdoğan tarafından onaylanması gereken tasarı, Türkiye’nin güvenliği hakkında “korku yaratmak ve kamu düzenini bozmak” için yanlış bilgi yayan herkesin üç yıla kadar hapis cezasına çarptırılacağını belirtti.
Akarçeşme, “Bu yeni yasayla amaç sosyal medyayı kontrol etmektir, zira geleneksel medya zaten Erdoğan’ın kontrolü altındadır.” dedi.
Yasada basın kartı meseleleri ve çevrimiçi dezenformasyonu düzeltme prosedürü gibi maddeler yer alıyor. Bunun yanı sıra, dezenformasyon anonim hesaplar yoluyla yayıldığı takdirde cezalar yarıya kadar artırılabilir.
Türkiye Gazeteciler Derneği Genel Sekreteri Mustafa Kuleli CNBC’ye gönderdiği bir e-postada, “Bu yasanın geçirilmesindeki acele, hükümetin amacının seçimlerden önce gazeteciler ve sosyal medya kullanıcıları üzerindeki baskıyı artırmak olduğunu gösterebilir.” dedi.
Savcı, suçun “muğlak ve açık uçlu” şekilde tanımlandığı ve net yasal tanımlamalardan yoksun olduğu için, savcıların faillere karşı nasıl bir ceza ödeyeceklerinin belirsiz olduğunu da sözlerine ekledi.
‘Herkes için bir tehdit’
“Bu yasa sadece gazetecileri etkilemiyor, sadece sosyal medya kullanıcılarını da etkilemiyor. Bu yasa, konuşma, okuma ve yazma becerisine sahip olan herkes için bir tehdittir.” dedi.
Sözcü, dezenformasyonun somut bir tanımının olmamasının, gerçeklere bakıldığında bile otosansüre yol açacağını da sözlerine ekledi.
Dünyanın dört bir yanından gelen 22 basın özgürlüğü örgütünün kurduğu koalisyon, “Tasarı, hükümetin Türkiye’de 2023 yılında yapılacak genel seçimler öncesinde kamuoyu tartışmalarını daha da kontrol altına alıp kontrol etmesine olanak sağlayacak, çevrimiçi bilgilerin yaygınlaşması ve gazeteciliğin suç sayılması için bir çerçeve sağlıyor.” dedi.
Basın özgürlüğü grupları tarafından yayınlanan bildiride, tasarının dezenformasyon oluşturan unsurlara ilişkin “muğlak formüle edilmiş tanımının” milyonlarca internet kullanıcısını cezai yaptırım riskine sokacağı belirtildi.
Türkiye Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı Ömer Fatih Sayan geçtiğimiz hafta twitter’da yaptığı açıklamada, sosyal medya platformlarında “nefret söylemi, dezenformasyon ve manipülasyon”un giderek “çığ gibi büyüdüğünü görmekten üzüntü duyduğunu söyledi.
Tweet’te “Vatandaşlarımız için daha temiz ve güvenli bir İnternet oluşturmalıyız, bu en önemli görevimizdir.” şeklinde konuştu.
‘Son on yıl çok acımasız geçti’
tasarı, ifade özgürlüğü açısından zaten kötüye giden bir ortamda atılmış yeni bir adım olarak görülüyor. Ogret’e göre Türkiye’deki medya ortamı on yıldan uzun süredir iyileşmedi.
Erdoğan, “Türkiye’nin medya ortamı bugün çok daha az renge sahip … özellikle de 2016 darbe girişiminden sonra.” dedi.
İnternet üzerinden yayın yapan Türkiye Purge’ye göre, ordunun 2016 yılındaki darbe girişiminden bu yana 189 medya kuruluşu kapanmış durumda. Basın kartlarının iptali ve basın mensuplarının tutuklanması o dönemde sık rastlanan bir olaydı.
Darbeden sonra haber bültenlerine yönelik baskılar yapıldı ve gazetecilere karşı bir dizi dava açıldı.
Akarçeşme, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında hiçbir medya kuruluşunun rejimin söylemine karşı çıkmadığını da sözlerine ekledi.
Ogret, “Son beş ila 10 yıl içinde medya manzarasında bir çok çeşitlilik kayboldu.” dedi.
Kâr amacı gütmeyen uluslararası bir örgüt olan Sınırsız Gazeteciler’e göre Türkiye, küresel Basın Özgürlüğü Endeksinde şu anda 180 ülke arasında 149. sırada yer alıyor ve ulusal medyanın %90’ı hükümet kontrolü altında bulunuyor.
Endeks 2002 yılında çıktığında, Türkiye 172 üzerinden 107 puan aldı ve “kısmen özgür” olarak kategorize edildi.
Öğretim üyesi, “Türkiye’nin gazetecileri hapse atmadığı veya organlarını taciz etmediği bir zaman yok, ancak son on yıl Türk medya ortamı için gaddarca geçti.” dedi.