Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülkenin olmazsa olmazı elektrik. Ve Türkiye yıllara dayalı plansızlıklar nedeniyle elektrikte bir ada ülkesi. Komşularından doğrudan temin söz konusu değil. Doğu sınırında arz yok, güneydekilerle kavgalıyız. Avrupa, yıllarca önce yaşanan elektrik dalgalanmaları sonrası bizi sistem dışında bırakmış. Sordum, “Niçin ‘tam entegre’ değiliz?” diye. Bir uzman anlattı: “Güneydoğuda sabah saat 08.00’de bütün çiftçiler su sağlamak için pompaj motorlarını çalıştırınca yaşanan dalgalanma, Avrupa ile olan anlaşmaları alt düzeye indirdi. Üstelik çoğu da kaçak kullanımdı.”

Peki, biz elektriği nereden sağlıyoruz? Fosil yakıtlara bağımlıyız. Yüzde 64’ün yarısı doğalgaz, yarısı kömür santrallarından. Su kaynaklı HES’ler (hidroelektrik santralı) iyi başlamış, yüzde 20’ye ulaşmışlar ancak su kaynakları azalınca düşüşe geçilmiş. Santral sahibi yatırımcı eski Adanaspor Başkanı Bayram Akgül, “Torunumun içeceği suyu riske atmamak için zararına çekildim” dedi. RES (rüzgâr enerjisi santralı) yüzde 11, GES (güneş enerjisi santralı) de yüzde 5’lik paya sahip. Doğalgazda dışa bağımlıyız ve olası bir karışıklıkta (Rusya-Ukrayna bunalımı gibi) bu santrallar devre dışı kalabilir. Öyleyse çare rüzgâr, güneş ve termik santrallarda. Ancak GES ve RES payı yeterli düzeyde artmıyor. Bütün dünya bireysel -otonom- kullanımı teşvik ederken bizde şirketleri zengin etme telaşı var. Termik santrallar ise kısıtlı kaynaklar nedeniyle her an durabilir. Eldeki santrallar (Soma, Muğla vd.), o bölgede çıkan kömüre entegre kurulmuş; taşıma kömür ilgi görmüyor. Ne yazık ki bu bölgelerdeki kömür bitki örtüsünün altında. Ağaç kesmek çözüm değil, ağaç taşıma işi de tartışmalı.

Bir de nükleer enerji var. Örneğin Fransa elektriğinin yarısından çoğunu yaşları 25-40 yıl arasında olan nükleer santrallardan sağlıyor. Ancak üst düzeyde önlemle. Biz ise Mersin Akkuyu’daki santralda ne olduğundan habersiziz. 15 yıldır bir nükleer tesis (inşaatı diyelim) var ama Rosatom’un AKP iktidarıyla yaptığı tercihli anlaşmalar nedeniyle tesis Rus büyükelçilik toprağı! Bırakın bizi, Türk yüklenici Titan2 bile giremiyor. Bu satırların yazarı nükleere karşıdır; 1986 Çernobil faciasından beri. Ve fakat bitmiş-bitmeye yakın bir nükleer güç santralı varsa Türkiye çevrecileriyle, muhalefetiyle, uzmanlık odalarıyla bu kuruluşu denetlemeli; uluslararası standartlar sağlanmazsa üretime geçilmemeli. Geçenlerde konuyla ilgili Prof. Dr. Ahmet Saltık’la telefon konuşması yaptık. Prof. Saltık, haklı çekincelerini dile getirdi:

“- Türkiye’nin nükleer yakıtı yok, Rusya’ya bağımlı mı kalacağız?

– Radyasyon içeren atıklar Akdeniz’e mi dökülecek, Toroslara mı gömülecek? (Ki Ruslar bu konuda sabıkalı.)

– Tesis, devreye girdiğinde Akdeniz’de Rus nükleer denizaltılarının enerji dolum üssü mü olacak?

– Garanti alım sözleşmesi gereği 1 kw/saat elektriği 12.35 dolardan uzun yıllar almak zorunda kalacağız. Bu güncel piyasa için yüksek bir fiyat. Rusya’ya bu bağlamda bağımlılık daha çok artacak (doğalgaz alımına ek) ve bu bir stratejik ulusal güvenlik sorunu.”

Ahmet Hoca’nın bu sorularını Enerji Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı yanıtlamalı.

Aslında çözüm belli. Devlet, 2010’larda özelleştirdiği elektrik üretim ve dağıtımını geri alacak, bireysel üretimi teşvik edecek. Konuyu, İzmir Alsancak’taki elektrik çarpması üzerinden CHP lideri Özgür Özel de grupta seslendirdi. Hatta termik işindeki büyük bir firmanın üst düzey yetkilisi, “Bize kömür noktasında ayıplı mal sattılar, aynı paraya, zararına geri veririz” dedi. Eğer elektrik üretimini kamulaştırırsak para kazanma telaşı ortadan kalkar, ülkenin iki yakası bir araya gelir.

ORTADA KALAN ZAM!

AKP Meclis grubu, emekli maaşları üzerinde çalıştı ve en düşük maaş 10 bin TL’den 12 bin 500 TL’ye yükseltildi. Yıllarca tavandan prim ödeyip TÜİK kandırmacası ile yüzde 24.73’e razı olan kesim için yaprak kıpırdamadı. Adı, “Adalet ve Kalkınma” olan bir parti, emeklinin kara yazgısını grup başkanı Abdullah Güler ve iki milletvekili ile belirledi! Açıklamayı konunun muhatabı Çalışma Bakanı Vedat Işıkhan’ın yapmaması ise bir soru işareti. Diğer soru işareti de “2024 emekli yılı olacak” sözünü kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sadaka gibi artışı sahiplenmemesi!

Kaynak bağlantısı