Dünkü yazımda sporumuzda yanlış nerede diye irdelemeye başladım. Yanlış; liyakatsiz, mülakata dayalı yandaş atamalardır, işin özü, iş bilen işin başında değil. Spor Bakanı Paris Olimpiyatları sonrası sporcularla yaptığı görüşmede onları başarılarından dolayı kutluyor, öbür tarafa dönüyor “Sorumlulardan hesap sorulacaktır” diyor. Atayan siz, sorumluluk almaya yanaşmayan siz!

İçi boş spor yüksek okulları açmakla bir yere varılmıyor. Bolca diploma dağıtılıyor, iş bulan şanslılar özellikle kulüpler başta olmak üzere bir yerlere yerleşiyor veya özel salonlar açıp geçimlerini sağlıyor. Kimi antrenör, öğretmen, spor yöneticisi, spor bilimleri, rekreasyon, kondisyoner olarak diploma alıyor. Bir döngüdür gidiyor, peki yarışmacı sporcuyu kim yetiştirecek? Önemli unsur, kulüpler, belediyeler, genelde hükümet tarafından atanmış sözde seçilmiş federasyonlar… Devlet ile kulüpler çok kuvvetli olması gereken koordinasyonu kuramamış, hatta bazı branşlarda sırtını kulüplere yaslamış. Milli formayı vereceksen devletin gözetimine girecek. İşbirliği, yardım ve devletin mekteplileri yani akademik konsey devrede olacak. Kulüplerde, federasyonlarda, belediye spor teşkilatlarında, bakanlık spor görevlileri arasında onlarca alaylı var. 4 yıl üniversite okuyanla federasyonlarda 1-2 aylık kurstan mezun olanları ve hatta; “Ben sporu çok severim” diyerek “köşe-makam” kapan tribün antrenörlerini bir tutamazsınız!

Türkiye yıllardır bazı branşlarda “alaylı-mektepli” çelişkisini çözemedi. İşte liyakate dayalı atama bunun için önemli. Doğru antrenör, doğru sporcu, plan, program, sabır, süreklilik, sanat, müzik, koordinasyon, paylaşım, dayanışma, fiziki ortam, uluslararası deneyim ve gözlem, malzeme, istek, hırs, irade, bilim… Spor biyomekaniğinden, kinesiyoloji olanaklarından yeterince yararlanamamışız. Bunu niye söylüyorum? Paris Olimpiyatları’nda görülen şu, antrenmanlar ve tekrarlar yetersiz kalmış. Kondisyon özellikle ikili mücadelelerde raunt ve maç sonlarında gardın düşmesinden anlaşıldığı gibi zayıf kalmış. Bazı yarışların sonu getirilememiş, nefesler ve güç yetmemiş. Bazı sporcularımız kazandıklarına bile inanamamış. İnanç yetersizliği yani psikolojik hazırlık, kendine güven ve kazanma iradesi verilememiş. BESYO’lar çözüm olmaktan çıktı. Kulüpler, federasyonlar pramitin tabanını oluşturacaksa, spor yüksek konseyi de çatısını oluşturacak. Bu yönetim tarzıyla ve bakış açısıyla olacak iş değil ama bir üçüncü kalkınma projesi için siyaset üstü oluşum gerekli. Spora siyaseti sokmayın!

Zafer Özhabeş: Milli Cimnastikçi – Eski Milli Takım Antrenörü

Kaynak bağlantısı