Hava ağır. Aşırı sıcak ve nemin bunaltısı bedenlerin hareketlerini de ağızlardan çıkan sözleri de yavaşlatıyor… TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplantısı öncesi düzenlenen kokteyldeyiz. İş dünyasının ağır topları ile sohbet ediyoruz. Ekonominin gidişatı, TÜİK Başkanı Erhan Çetinkaya’nın, “Şirketler enflasyonist ortamı kullanarak fahiş karlar elde ediyor ve bu durum  enflasyonu artırıyor” sözlerine tepkiler ana konular…

“Gelinen noktada tek umudumuz Bakan Şimşek’in rasyonel politikalara dönüş vurgusu” diyor biri ve ekliyor “Tabii tek adam buna engel çıkarmazsa”.

“Umutlu musunuz peki?”

“Göreceğiz. Yanlış politikalarla o kadar boşa zaman harcandı o kadar büyük bedeller ödendi ki…”

Siber güvenlik üzerine faaliyet gösteren bir teknoloji firmasının uzun yıllardan beri tanıdığım kurucusu ile sohbet ediyorum. “Gençleri tutabilmek o kadar zor ki” diyor. Yeni mezun bir mühendise ne kadar veriyorsunuz? Diyorum şöyle yanıt veriyor: “50 bin liradan başlatıyoruz. Hadi bekârken iyi ama iş evlilik ve çocuklara gelince hepsi ya başka ülkelerde arayışa geçiyorlar ya da Türkiye’de yaşayıp yabancı ülkelerdeki firmalara uzaktan iş yapma peşindeler.”

Ertesi gün, yüksek istişare konseyi toplantısında Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek olumlu bir tablo çizmeye çalışıyor: “Mali disiplinde bir sorun yok. Türkiye’nin makul maliyetlerle dış kaynağa erişiminde sorun, önemli ölçüde ortadan kalktı. Enflasyonda en zoru geride kaldı. Programın yükünü dar gelirliye yüklemeyeceğiz. Kayıt dışılık ile mücadeleye başladık, eylem planı olmayacak, fiiliyatta bu olacak.”

Evet hakkını yemeyelim. Son sekiz dokuz ayda adımlar atıldı. Ama ya kaybedilen bir koca 10 yıl. Ne uğruna?

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, “Biliyoruz ki geride bıraktığımız 10 yılı kaybetmemiş olsaydık, bugün çok farklı bir tabloyu konuşabilirdik. Düşük enflasyon, bütçe disiplini, hiç sorunsuz finanse edilebilen bir cari açık ve stabil TL, çok daha yüksek kişi başı gelir anlamına gelecekti. Ne gelir dağılımı böylesine bozulmuş olacaktı, ne emeklinin satın alma gücü bu kadar düşmüş, ne de gençler geleceklerini yurtdışında arar hale gelmiş olacaktı. Vakit kaybettik. Vakit kaybetmenin bedeli ağır oldu” vurgusunu yapıyor.

Bu 10 yılın kaybetmenin bedelini ne yazık ki tüm toplum ödüyor, özellikle de gençler ve yeni yetişen nesil. Umutsuz, iyi eğitim alamamış; daha önceki kuşakların satın alma gücüne erişme şansları zor olan nesil.

Yeni açıklanan verileri göre genç erkeklerde işsizlik oranı yüzde 12.8, genç kadınlarda ise yüzde 19.3. Tabii bu resmi açıklama, gerçeği çok daha fazla.

Kalkınma uzmanı Bayram Ali Eşiyok’un geçtiğimiz haftalarda Herkese Bilim Teknoloji Dergisi’nde yayımlanan yazısı Türkiye’nin kalkınmada tökezlemesinin nedenleri ve çözümleri üzerineydi. (HBT 428. Sayı ) Eşiyok’un “Türkiye ekonomisini, yüksek teknoloji yoğunluklu, yüksek oranlarda katma değer yaratan ürünlerde dışa bağımlı (tüketici), buna karşın düşük katma değerli sektörlerde üretici ve ihracatçı olmasına dayalı bir sistemi sürdürdü yıllarca. Türkiye’de 1980 dönüşümü ile birlikte sanayileşme ve sanayileşerek kalkınma toplumsal hedef olmaktan çıktı. Sanayinin gelişimi günübirlik kararlara ve özel kesimin yatırım tercihlerine bırakıldı. Sermaye doğası gereği ülkenin üretim yapısını dönüştürmeye, kalkınmaya yönelik 'ideal' yatırım hedefleri doğrultusunda değil, kısa dönemde kârına kâr katacağı sektörlere yöneldi. Üretken yönünü kaybedip hızla rantiyeleşti ve üretmeden bölüşümden daha fazla pay aldı” saptaması  önemli.

Eşiyok’un önerisi üretim yapısını değiştirmek: Planlı kalkınma stratejisi ile genel olarak ekonominin özel olarak da sanayinin ithal girdi ve ara mallarına olan bağımlılığı azaltılarak ekonomik bağımsızlık doğrultusunda önemli yapısal gelişmeler sağlamak mümkün. Üretimin yapısı harcıâlem sektörlerden vasıflı işgücü kullanan, yüksek ücretlere dayalı, daha yüksek teknoloji gerektiren ve bunun sonucunda daha yüksek katma değer yaratan ürünler/sektörler temelinde dönüştürülebilir. Ama tüm bunlar “kaynakların az sayıdaki çıkar/sermaye grubunun ihtiyaçlarına göre değil, toplumsal ihtiyaçlara ve ekonomik kalkınmaya göre dağıtmayı hedefleyen bir siyasi iradeye ve planlı kalkınma stratejisinin uygulanmasına bağlı”.

Ekonomi yönetimi ve tabii özel sektör buna hazır mı peki?

Kaynak bağlantısı