Kadına şiddet bitmiyor. Kafalardaki soru “önlenemediği mi, önlenmediği mi?”… Verilen sözler sözde kalıyor, kadınların katledilmelerinin, baskıya, ayrımcılığa uğramalarının önünü kesmiyor. Geçen hafta Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun açıkladığı veriler, utanç tablosunu bir kez daha ortaya koydu: Ülkemizde bu yılın sadece ilk altı ayında öldürülen kadın sayısı 205. Şüpheli şekilde ölü bulunan kadın sayısı ise 117. Kadınların yüzde 42’sini öldürenler kim dersiniz?… Evli oldukları erkekler. Diğer katiller arasında kadınların boşanmak istedikleri ya da boşandıkları erkekler de var…

Bu vahşet verisi, ne yazık ki her gün gündeme yansıyan evde, yolda, çocuklarının gözleri önünde katledilen, saldırılan kadınlara ilişkin haberlerin sıklığını da düşündüğümüzde artık şaşırtıcı gelmiyor. Şiddeti, baskıyı doğup büyüdüğü ailede gören kız ya da erkek çocuğun nasıl bir toplumsal yapının parçası olacağı sorusu ise geleceğimiz açısından kritik önemde olsa gerek.

Geçen hafta iktidarın tüm uyarıları görmezden gelerek 2021’de İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmasının yıldönümüydü. Rengin Temoçin imzalı haberimizde, bu süre içinde en az 963 kadının öldürüldüğüne dikkat çekildi. Kadın hakları örgütleri bir kez daha sözleşmenin yeniden uygulanması için mücadelenin süreceği vurgusunu yaptı.

SOYADI HAKKI

Kadın hakları derken soyadı konusu da yeniden tartışmaların merkezinde. Doldur boşalt hale dönen “9. Yargı Paketi’nde” evli kadının bekârlık soyadını kullanmasına olanak tanıyan Anayasa Mahkemesi (AYM) kararından geri adım atılması önerisinin olduğu savunuldu. CHP Genel Başkan Yardımcısı Aylin NazlıakaMeclis’te 11 Temmuz’da görüşüleceği belirtilen teklifin “AYM kararını tanımamak” olduğunu söylerken “Kimlik mücadelemiz, var olma mücadelemizdir. Kazanılmış hakkımızdan asla vazgeçmeyeceğiz” tepkisini dile getirdi.

CHP lideri Özgür Özelgeçen hafta Ankara Temsilcimiz Sertaç Eş ve Sarp Sağkal’ın gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Özel, kadın haklarına yönelik vurgular da yaptı. “CHP’nin devletçilik okuna iki renk kazandıracağız. Biri çevreye duyarlı kalkınmayı temsil eden yeşil ile kadın-erkek eşitliğini temsil eden mor” ifadesi dikkat çekti.

Ortadoğu coğrafyasının hali hepimize ders niteliğinde. Eğitim ve çalışma hakkı olmayan, araba kullanmak için bile yeni “izin alabilen”başörtüsünden saçının görünmesi halinde tutuklanma korkusu taşıyan kadınların yaşadığı ülkeleri, uğradıkları ölümcül baskıları biliyoruz.

Türk kadını ise bu gerici zihniyete karşı büyük bir zırhla kuşanmış durumda. Büyük önder Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin çağdaş, demokratik, laik, hukuk devleti ilkeleriyle örülü yapısı kadınlar için adeta kutup yıldızı. Haklardan geri adım attırmamak da hepimizin yurttaşlık görevi.

ŞAM’LA ‘YENİDEN’ ÇABASI

Geçen haftanın bir diğer gündem başlığı ise Ankara-Şam ilişkileriydi. İktidardan muhalefete Suriye lideri Esad’la temas konusunda ilgi artıyor. Suriye’de iç savaşın ayak seslerinin duyulduğu ilk andan itibaren merkezi yönetimi yara almış, şiddetin gölgesinde parçalı bir yapıya sürüklenen bir komşunun Türkiye açısından doğuracağı riskleri sıklıkla dile getirmiştik. Ama iktidarın o dönemki “Şam’daki Emevi Camisi’nde namaz kılacağız” söylemleriyle yurttaşa pazarlanan baştan sorunlu Suriye politikasının sonuçları ağır oldu. Yanlışların bedelini hepimiz ödüyoruz.

Geç de olsa hatanın bir yerinden dönülmeli mantığı şimdilerde devrede gibi. Bu çerçevede Şam yönetimi ile masaya oturmak önemli bir adım. Ancak bu normalleşme yaşama geçse bile sınırlarımıza uzayan sorunların birdenbire bıçak gibi kesileceğini sanmak saflık olur. Suriye sahası savaşın patlak verdiği 2011’den bu yana karmakarışık, kimin eli kimin cebinde belli değil.

ABD’nin desteklediği, aynı zamanda Rusya’nın da ilişkileri pek de göz önüne sermeden sürdürdüğü terör örgütü YPG/PKK’nin varlığı ortada. Sınırımıza uzanan İdlib’de ise köktendinci terör örgütü HTŞ ve bağlantılı gruplar hâlâ etkin.

Belli ki Rusya, Şam-Ankara temasını destekliyor. Siyaset satrancını iyi oynayan Putin’in, Ukrayna savaşı sürerken Avrupa, ABD ve İran seçimleri üzerinden Batı-bölgesel dengeler açısından yeni bir yaklaşım arayışı mümkün. Aynı zamanda İsrail’in Filistin saldırısını, Lübnan’a taşıma olasılığını da hiç yabana atmamak gerek. Özetle, bu kadar “ana oyuncu/vekil güçler” sahnesinde Esad’la görüşmek elbette olumlu bir başlangıç ama siyasi popülizme kapılmadan, her adım üzerinde çalışılacak uzun bir yolu içeriyor.

Kaynak bağlantısı