Sevgili okurlarım elektriğe yapılan yüzde 38 zam beni akaryakıt zammı kadar korkuttu. Tamam ütüyü bıraktım, bulaşıklarımı elde yıkıyorum, lambaların ışığını en küçüğe ayarladım, çamaşır makinesini gece yarısı çalıştırıyorum ama gene de elim mahkûm elektrik kullanıyorum. Beni kara bir düşünce aldı. Artık cümleten sokağa çıkıp protestolara başlarız dedim ve ne gördüm milletin meselesi Milli Takım’ın Avusturya’yı 2-1 yenmesi. Ama asıl önemlisi bir Milli Takım oyuncusu Merih Demiral’ın maç sonrası bozkurt işaretiyle milleti selamlaması. Sosyal medya ikiye ayrılmış, kimi Merih’in yanında kimi karşısında!

Dostlarım açıkça söylemeliyim, belki de 10 yaşımda babama ısrar edip beni maça götürmesini istemeseydim bu futbol denen ayak sporunu sevebilirdim ama öyle olmadı, ufak tefek olduğum için kalabalık giriş kapısında babamın korumasına rağmen sıkışıp kaldım, soluk alamadım ve daha sonra da bir topun peşinde koşturan insanların amacının ne olduğunu pek anlayamadım. Kısaca benim futbol ile ilişkim anında bitti, geçen yıla kadar. Geçen yıl ne oldu, hadi anlatayım. Kadıköy Çarşısı’nda dükkân önünde midye yerken slogan atarak ilerleyen fanatik bir Fenerbahçe seyircisi üstüme gelince dükkânın içine kaçtım ve sloganları şöyleydi: “İ…e Beşiktaş, karakola kaç!”

Fenerbahçe taraftarları bana kızmayın, bu denli cinsiyetçi bir sloganı sizler atıyorsunuz!

Neyse şimdi gelelim 1932-1968 yılları arasında Portekiz’i yöneten faşist diktatör Salazar’ın ünlü sözü 3F’sine. Nedir bu 3F? Diktatöre sormuşlar “Portekiz’i diktatörlükle 36 yıl idare etmeyi nasıl başardınız?” Adam çok net yanıt vermiş: Futbol, fado (Portekiz halk şarkıları) ve Fatima ana (din).

Bu yanıt çok ünlüdür ve hemen hemen tüm diktatörlerin uygulamalarında yeri vardır. Hitler, Salazar’a nazaran daha sofistik kalıyor ama o da ari ırk palavrasını ustalıkla çok entelektüel bir ülkede taraf toplamak için kullanmadı mı? Yani toplumları idare etmenin en etkili yolu, onlara kendilerinde eksik olan bir inanç kaynağı sunmak! Bir gruba dahil etmek!

Devam edelim, bizde eğlence eksik, fado yok. 3F’nin ikisi futbol ve din, kendilerini boşlukta hisseden, önemsiz hisseden insanlara bir gruba dahil olma şansını tanıyor. Futbol bu iş için biçilmiş kaftan! Çünkü taraftar olan kişi giderek fanatikleşiyor ve belli bir süre için kazanılan bir maç, hayatın ta kendisi oluyor. “Elektriğe zam mı gelmiş alıştık artık ama golleri nasıl attık!” “Akaryakıt dört kuruş daha zamlanmış ne yapalım ama nasıl yendik!” “Çocukların anaokulu parası artmış, boş ver, o nasıl muhteşem bir goldü yarabbi? Atana kurban!” Açıkça futbol sadece futbol değildir. Özellikle son yıllarda bu alan adeta bir karapara aklama, vergi kaçırma organizasyonu olarak yaşamımızda oldukça önemli bir rol oynuyor. Örneğin milyon dolarlar ödenerek ülkemize getirilen futbolcular, aldıkları paralara karşılık nasıl bir vergi ödüyorlar ben bilmiyorum. Bu alan gri. “Takımım kazandı!” diye cebinde et parası olmayanların, iki günlüğüne de olsa kendilerini başarılı ve zengin hissetmelerini de pek anlayamıyorum. Ama hissediyorlar! İşte 3F bu!

Taraftar! Açıklaması: Herhangi bir gruba dahil olan! Bu futbol kadar, magazin dünyası ve din için de geçerli. Örneğin tarikatlar, biz de henüz tarikatların insan üzerindeki etkisini etraflıca anlatan “çok” filminden başka bir film yapılmadı, çok açıklayıcı sosyolojik araştırma da pek yok. Ama dijital kanallarda özellikle Amerikan toplumunda etkin olan tarikatlarla ilgili belgeseller var. İnsanların bir gruba ne olursa olsun kendini adamaları dehşet verici. Tarikat reislerinin her sözü sorgulanmadan yerine getiriliyor. İnsanlar onlar için çalışıyor, çocuklarını onlara sunuyorlar. Ben izledikçe insanoğlunun en büyük açmazının bir grubun içinde varolmak isteği olduğunu düşünmeye başladım. Belki de birey olmak insana ağır bir yük gibi geliyor. Öbürü ise sorgusuz sualsız kolayca varolmak. Bu insanoğluna güven veriyor, onu dertlerini, başarısızlığına unutturuyor.

Ama artık yazarın son sözünü söylemeye geliyorum: Evet, insanoğlu yaşamı boyunca iki ana duygu çatışması yaşar: Biri güven, diğeri merak. Bu iki duygudan merak, insanoğlunun gelişme motorudur. İyi ki var!

Yerim azalıyor. Evet, milli maçın ardından Merih Demiral bozkurt işaretiyle izleyenlere selam yollamış. Bu insanların canını sıkmış, sıkar çünkü ülkemizde bozkurt işareti ne yazık ki Türk mitolojisinden bir alıntı değil, özellikle 12 Eylül öncesi insanları acımızca öldüren faşist grupların birbirlerini selamlama işaretidir.

Son söz: Açık Radyo’nun (95.0) lisansı RTÜK tarafından iptal edilmiş.

RTÜK yeşili, doğayı, denizleri, iyi müziği ve hak arayanları sevmez! O, 3F taraftarıdır! Biz de Açık Radyo taraftarıyız, edeplice söylüyoruz: RTÜK bu iptali hemen düzelt! Bir zahmet sabah programlarına bir el at! Kutsal (!) ailemizin nasıl çöktüğünü gör!

Kaynak bağlantısı