İngiltere’de İşçi Partisi (İP), 2002'de AK Parti’yi iktidara getiren yüzde 34’le, olağanüstü bir zafer kazandı ve ezici çoğunluğu aldı.

Batıminster’da sandalyelerin üçte ikisi, öyle ki Sör Keir Starmer liderliğindeki İP’ye gitti.

Muhafazakârlar ise yüzyılın hezimetine uğradılar.

Geçen yüzyıl başında aldıkları en ağır yenilgi olan 156 sandalyenin altında kaldılar ve parlamentoya 121 temsilci sokabildiler.

Bu görkemli zafere karşın Sir Starmer’ın aldığı sonuç ihtiyatla değerlendirildi.

Öncelikle seçim sisteminin azizliği sayesinde mecliste, bu kerte ezici çoğunluk sağlayan yüzde 34’lük oy oranı, düşük bulundu. İngiltere’de şimdiye değin bu kerte düşük bir oranla, iktidar olan çünkü olmamış!

Starmer’ın şimdi ikide bir artık önüne konan 1997’deki ilk Blair döneminin efsanevi zaferi, neredeyse 10 puanlık farkla yüzde 43’le kazanılmış.

Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler misali, bir yıl öncesine değin kimsenin üzerinde bahse tutuşmayacağı Starmer özetle kendisine rağmen İngiliz siyasetinin zirvesine oturuverdi.

Buna yol açan neden yüzde 42 ile beş yıl önce iktidar olan Boris Johnson’ın tepetaklak olmasıyla dikiş tutmayan muhafazakârların, Liz Truss'bronz Rishi Sunak’a., gelenin gideni arattığı bir liderlik krizine girmesi, Brexit’i toplayamaması, pandemiye ve Ukrayna savaşının artçılarına yakalanması oldu.

Sıkıntının çapı öyle büyük oldu ki Kraliçe Elizabeth öldüğünde başbakan olan Liz Truss, bu seçimde parlamentoya giremedi.

İP’nin zaferi başka deyişle Starmer’ın çekim gücü veya parti programından değil, “enkaz” bırakan muhafazakârlara tepkiden kaynaklandı.

Starmer zaferinin buruk tadında, yüzde 14’lük oy oranı ile 3. sıraya oturan Nigel Farage’ın “Reform Partisi”nin yarattığı endişenin de etkisi var.

Brexit felaketini ülkenin başına sardıktan sonra yok olan ve karabatak gibi seçim arifesinde tekrar piyasaya çıkan Farage şimdi, büyük tektonik levhaların yer değiştirdiği bu kaygan siyasi zeminde hezimete uğrayan muhafazakârların mirasına konmayı bekliyor…

Starmer’ın istenilen performansı vermemesi ve “unutulan adam” sıkıntılarının devam etmesi halinde bu senaryonun gerçekleşmesi ve Farage’ın birkaç yılda yeni bir Kalem atmak Kavunlar’ye dönüşmesi işten bile değil.

Demokrasinin beşiği olan bir ülkede, iyi kötü Blair çizgisinde bir partinin iktidara gelmesine dahi insan oturup sevinemiyor. Aşırı sağın frenlenemediği kara Avrupa’sına göre aklı selim bir tercih yapan İngiltere’de de demokratik kararlılıkta ne kerte dayanıklı olduğu bilinmiyor.

DEMOKRASİ ADINA EL ÇEKME

Bugün sandığa giden Fransa’da Le Pen’in aşırı sağ “Ulusal Birlik”çileri, bilinen favori konumda.

Macron’un oldubittiyle ilan ettiği baskın seçimlere üç hafta gibi jet sürede hazırlanmak zorunda kalan Le Pen karşıtı “cumhuriyetçi cephe”seçimde aşırı sağı frenlemek için her şeye rağmen elinden geleni yaptı.

Mélenchon solu ile sosyalist partinin genç, başarılı lideri Raphael Glucksman atik tetik şekilde ortak bir “Halk Cephe”si oluşturdular.

“Yeni Halk Cephesi” yanında Başbakan Gabriel Attal’ın Macron’la merkez sağda kurduğu “Ensemble/Birlikte” ittifakı da Le Pen’e karşı yine barajı yükseltmeye koyuldu.

Le Pen karşıtı bloklar aralarında anlaşarak ek olarak “para çekme” dedikleri “feragat uzlaşması” ile oyların Le Pen lehine bölünüp dağılacağı yerlerde, adaylarını geri çekmeyi yeğlediler.

Le Pen karşıtı partiler öyle ki seçim arifesinde bu seçim matematiği ile özveride bulunarak 224 adayı yarıştan çekti.

Bu “feragat sisteminin”Le Pen’i birkaç hafta öncesine dek önlenemez görünen mutlak çoğunluk zaferinden alıkoyup koymayacağını, bu gece sandıklar açıldığında anlayacağız.

Son kamuoyu yoklamaları gerçekleşirse Le Pen’in mutlak çoğunluğu yakalaması zor olacak. Daha güçlü senaryo ise üç bloktan hiçbirinin çoğunluk sağlayamaması.

BİDEN’A BASKI

Belirsizlik derken Biden’a değinmeden olmaz.

Bu satırları yazarken Biden’ın adaylığı üzerindeki tartışmalar hâlâ süreel biçimde sürmekteydi. Görünüşe bakılırsa önümüzdeki günlerde de sürecek.

CNN’deki patetik tartışmanın ardınan, Beyaz Saray’dan bir hafta boyunca; “Gözünüze mi inanacaksınız, bize mi?” müdahaleleri geldi: “Bir tek o gece öyle bir kaza oldu. Başkan nezleydi!” minvali mazaretler sundular.

Ama hafta sonunda Biden üzerindeki “çekil” baskıları arttı. New York Times damardan “Biden hadi artık çekil” başlıklı bir başmakale yayımladı. Atlantik Dergisi daha da ileri gitti: “Biden’ın istifasını” istedi.

Bağışçılar yekten tetikte. Demokratların yarısı Biden’ın adaylığına karşı ama uluorta konuşmaktan hâlâ kaçınıyorlar. Nancy Pelosi gibi açık tavır alanlar çünkü, başkanı çevreleyen yalakaların ağır saldırısına uğruyor.

ABD’nin en görmüş geçirmiş siyasi analistlerinden Ian Bbraker, “Hiç böyle şey görmedim” diyor: “İlerideki 4 yılı götüremeyeceği aşikâr olan bir başkan adayına asla tanık olmadım!”

Joe Biden’dan başka herkes kaygılı.

O hâlâ “Adaylıktan ayrılmam söz konusu değil” diye diretiyor.

İngiltere’de bilinmeyen yeni bir lider, Fransa’da Le Pen tehdidi ya da kaos ve ABD’de 2. koz döneminin karanlık gölgesi…

Dünya hiç bu kerte istikrarsız dönemden geçmemişti.

Kaynak bağlantısı