Haydut devlet İsrail, 31 Mayıs 2010’da, Mavi Marmara gemisine yönelik uluslararası sularda gerçekleştirdiği alçak saldırıda 9 Türk’ü şehit etti.

Altı gemiden oluşan insani yardım filosunu ise İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı (İHH) Başkanı Bülent Yıldırım organize etmişti.

Uluslararası arenada ilk kez maskesi düşen ve gerçek yüzü ortaya çıkan katil İsrail’in, İHH Başkanı Bülent Yıldırım’a olan düşmanlığı sır değildi.

Hatta gemiye baskın düzenleyen Siyonist katillerin elindeki “suikast listesi”nin ilk sırasında Yıldırım’ın ismi yer alıyordu.

ARIZA BENİM SABOTAJIM MI?

Kanlı saldırıdan tam 7 ay sonra, takvimler 27 Aralık 2010’u gösterdiğinde ilginç bir hadise yaşandı.

Bülent Yıldırım, o sabah her zaman kullandığı Japonya menşeli Nissan Qashqai marka aracını eşi ve çocuklarına verdi.

Kendisi de eşinin kullandığı aracı aldı.

Eşi ve çocukları Anadolu yakasındaki annesinin yanına gidecek, Bülent Yıldırım da daha sonra gelecekti.

Yıldırım’ın eşinin kullandığı araç Boğaziçi Köprüsü üzerinde, üstelik sol şeritte 70 km. hızla ilerlerken, sebepsiz yere aniden kilitlendi.

Otomobil, hızlı gitmediği için takla atmaktan şans eseri kurtuldu.

Bir türlü çalıştırılamayan, hatta hareket dahi ettirilemeyen araç, çekici yardımıyla en yakın servise götürüldü ve hemen incelemeye alındı.

Servis yetkilileri günler süren araştırmalara rağmen çaresiz kalınca, Nissan Genel Müdürlüğü’nden teknik yardım talep edildi ve araçtaki arızanın sebebi belirlenmeye çalışıldı.

Tam 45 gün boyunca derinlemesine incelenen araçtaki “gizemli arıza” tespit edilemedi.

“Olağandışı arıza” karşısında aciz ve hayretler içerisinde kalan teknik görevliler, aracı ancak “Gövde Kontrol” ve “Motor Kontrol Ünitesi”ni bütünüyle yeniledikten sonra çalıştırabildi.

27 Aralık’ta servise giren araç 8 Şubat 2011’de İHH görevlilerine teslim edilirken, uzaktan kumandayla çalışan bir çipin neden olduğu düşünülen “gizemli arıza” kayıtlara “sabotaj şüphesi” olarak geçti.

Yıllar sonra, aynı model araçlarda hiçbir zaman görülmeyen söz konusu arıza hakkında konuşan Bülent Yıldırım ise, “Arabaya operasyon oldu ve bir anda durdu. Ailemi Allah korudu” diyerek, suikast girişimi iddialarını doğruladı.

JAPONYA VE TAYVAN TESADÜF MÜ?

Elektronik cihaz üretimi konusunda güçlü fakat askeri malzeme yerine daha çok sivil teknoloji üzerinde çalışan Japonya ile yıllarca “üs” olarak kullandığı Tayvan’ın sözde güvenilir(!) ürünleri bir kez daha gündemde…

Malumunuz Lübnan’da önceki gün evvela Hizbullah üyelerinin kullandığı Tayvanlı şirket ‘Gold Apollo’ya ait çağrı cihazlarında, ardından Japonya merkezli İCOM marka telsizlerde eş zamanlı patlamalar yaşandı.

Çocuklar dâhil 37 kişinin hayatını kaybettiği, 450’si ağır olmak üzere yaklaşık 3 binden fazla kişinin yaralandığı saldırıda bütün oklar, 7 Ekim’den beri Gazze’de soykırım gerçekleştiren İsrail’i işaret ediyor.

Hatta Hizbullah’a yönelik siber saldırıda kullanılan eski teknoloji ürünlerin MOSSAD’ın kurduğu paravan şirketler aracılığıyla tedarik edildiği ve içerisine “PETN” denilen güçlü patlayıcılar yerleştirildikten sonra Lübnan’a teslim edildiği ifade ediliyor.

Tabii ki cihazların üretim yeri ve teslimatı, hangi aşamada patlayıcı yerleştirildiği elbette önemli…

Fakat temin edildikleri ülkeler de bir o kadar ilginç…

Zira bir dönem askerleri aynı safta savaşan Japonya muhtemelen Tayvan’ın en iyi dostu iken, her iki ülke de kadim düşmanları Çin’in tehdidiyle karşı karşıya…

Çin ise İsrail’in Filistin topraklarında süregelen işgalinin Orta Doğu’daki barışın önündeki en önemli engel olduğunu ve bu yasa dışı işgale artık son verilmesi gerektiğini düşünüyor.

2019’DAKİ SALDIRI GİZEMİNİ KORUYOR

Bu uluslararası kirli ağdaki bir diğer nokta ise 2019 yılında yaşanan bir olaya dayanıyor.

Malumunuz, 13 Haziran 2019’da Umman Körfezi’nde iki tane petrol tankerine saldırı yapılmış, meydana gelen patlamada Japonya’ya petrol götüren Front Altair (Belçika) ve Kokuka Quurageous (Japonya) adlı tankerler hasar görmüştü.

Saldırı ise daha sonra bir suikaste kurban giden Japonya eski Başbakanı Şinzo Abe’nin tam da İran’a gidip dinî lider Hameney ile görüşme yaptığı gün gerçekleşmişti.

Saldırının ardından açıklama yapan Dönemin ABD Başkanı Donald  Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton, saldırının İran tarafından gerçekleştirilmiş olduğunu fakat delilleri sonra sunacaklarını açıklamıştı.

Gemi mürettebatı ise İran tarafından kurtarılmıştı.

Evet!

Türkiye’nin en önemli sivil toplum kuruluşu liderinin ailesine Japon aracı ile uzaktan sabotaj düzenleyen…

‘İran, Japonya Başbakanı’nı ağırlarken, Japon gemilerini vuran karanlık eller…

Şimdi de Japonya ve onun müttefiki Tayvan’dan tedarik ettikleri teknolojik cihazlarla, İran’ın himayesindeki Hizbullah’ı vuruyor.

Daha önce Irak’ı “nükleer silah” senaryosuyla parçalayan küresel güçler…

Belli ki bu defa kendilerine tehdit olarak gördükleri ülkeleri de dahil ettikleri bir kirli senaryo ile Ortadoğu’yu dizayn etmek istiyorlar.

Özetle;

Herkes Ortadoğu’da “ateşkes” beklerken, birileri yanan ateşi harlamak için her yolu deniyor.

Bunun için de menşei belli ama faili meçhul bir “sabotaj” diplomasisi izliyorlar.

“SEVİLMEYEN ULUSLAR”

Bu arada!

Eski MİT Müsteşarı ve hâlihazırda Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, yüksek lisans tezine göre; Amerikan istihbarat sisteminin Almanya ile Güney Kore’nin yanı sıra bir dönem “sevilmeyen ulus” ilan edilen Japonya ve Tayvan gibi ülkeler tarafından kullanıldığını da hatırlatmakta fayda var!

Kaynak bağlantısı