Tarih, insanı insan olmaktan çıkaran düzenlere karşı insanın insan olma savaşımıyla doludur.

Onlarca kitabında insanı, insanın durumlarını, yaşadıklarını yazan Maksim Gorki’nin “İnsan ne onurlu sözcük!” sözü bu savaşımı yükselten bir çığlıktır.

Sabahattin Ali’nin “İnsan olmak dokunuyor haysiyetime” demesi, bu savaşımda insanın getirildiği yere isyan eden bir aydının tavrıdır.

İnsanın getirildiği durum iç sızlatıyor.

İNSAN OLMAKTAN UTANMAK

Yaşadığımız topraklarda Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Devrimleriyle insan olma, yurttaş olma savaşımında aldığımız görkemli yol ne yazık ki karşı adımlarla başladığımız yerlere geldi.

İnsan, küresel kozmopolit kültürle ortaçağ Arap kültürü arasına sıkıştırılarak yerle bir edilmeye çalışılıyor.

Cumhuriyetin çağdaş devletini tüccar devlete, belediyelerini tüccar belediyelerine, kurumlarını ticarethanelere dönüştüren adımlar ürkütücü boyutlara ulaştı.

Kimi sinsi kimi açık politikalarla getirildiğimiz yer, insanı insan olmaktan utandırıyor.

İnsanı insan eden asıl temel olan eğitim bilim dışına itildi, hurafelere teslim edildi.

İnsanı insan eden üretim itildi, her türlü araçla tüketim pompalandı, insanlar borçlandırıldı, yoksullaştırıldı, sadaka toplumu yaratıldı.

Kadın örtüldü, köleleştirildi, “senin işin doğurmak” dendi, çocuklar sokaklara salındı.

Yaşam polis devletine dönüştürülerek insanlar korkutuldu.

Din ticareti meslek haline getirilerek devletle kucaklaştırıldı.

Duygu ve vicdan sömürüsüyle cemaat ve tarikatlar çağdaş örgütler olarak yutturuldu.

YSK’den Yargıtay’a, Meclis’e, bazı mahkemelere devletin kurumları Anayasa Mahkemesi kararlarını yani anayasayı tanımamayı kurallaştırdı.

Bu koşullarda insan olma onurundan söz edilemez.

SUÇ KİMİN?

Atatürk, “Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir” diyerek uyarmış, bir devlet adamı ağırbaşlılığıyla çalışkan ve zeki olmamızı öğütlemişti.

Çok daha önce “dünya dönecek cennete insanla” dizesiyle insanı güzelleyen Tevfik Fikret, “Bugünkü adımlar hazırlıyor yarını” demiş ve “Bize bol bol ziya kucakla getir: Düşmek, etrafı görmemektendir” dizeleriyle insanın aydınlatılması zorunluluğunu vurgulamıştı.

Cesur dizeleriyle bu dünyadaki zulmün sorumlusunun insan olduğunu söyleyen Nâzım Hikmet, “Ve açsak, yorgunsak, al kan içindeysek eğer/ ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak/ kabahat senin,/ -demeğe de dilim varmıyor ama-/ kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!” dememiş miydi?

BÖYLE GİTMEZ DİYENLER

Düşünmeyenler, insan olma bilincine ulaşamayanlar için sorun yok, Aziz Nesin gibi Böyle Gelmiş Böyle Gitmez diyerek yaşayanlar içinse sorun büyük.

İnsan olma bilincine varanların Cumhuriyete borçlarını ödeme duygusu vicdan borcudur.

Bu duyguyu taşıyanların, insan şiir gibi yaşamalı diyenlerin insan onurunu koruma sorumluluğu vicdanlı olmanın gereğidir.

İnsanlar, hayallerini gerçekle örtüştürüp toplumsal dönüşümü gerçekleştirecek siyasal iktidar değişimi için üzerine düşeni yapmak, armudun sapı üzümün çöpü dememek zorunda.

İnsan olma onurunun dirilmesi için Cumhuriyetin değerleriyle bütünleşenlerin değerlerini kıskançlıkla savunmalarından başka bir seçenek yok.

Yargıtay’ın sayfasında 153 siyasal parti var, bunların 50’den fazlası merkez solda, 20’ye yakını sosyalist olduğu savında.

Gerçekçi olmak bütünleşerek mücadele etmeyi zorunlu kılıyor, vicdan bunu emrediyor.

Kaynak bağlantısı