Küreselleşmenin birinci aşaması Sovyetler Birliği’nin çökmesi ile 1991’de başlamıştı:

Fukuyama’nın tabiriyle, “tarihin sonunun geldiği” çünkü savaşların bittiği, Neoliberalizmin egemen olduğu, barış içinde yaşayan, top, tüfek, silah yerine, buzdolabı, çamaşır makinesi, otomobil üreten, refahı sürekli artan bir dünya hayali.

Bu bir yanılsamaydı ve ancak 10 yıl sürebildi.

Çünkü Avuntton'Ve “Uygarlıklar Çatışması” adını verdiği ama aslında Batı Emperyalizminin dünya egemenliği savaşı olan bir mücadele, alttan alta devam ediyordu.

Faşist Avuntton'Ve “erişilemez ve taklit edilemez” dediği ABD, Kanada, Avustralya ile Batı ve Kuzey Avrupa’dan oluşan Batı, Sovyetler Birliği’ni (Komünizmi) çökertmiş, şimdi öteki rakiplerine yönelmişti.

Sırada güya İslam, sonra da Sind (Çin) uygarlıkları vardı.

Avuntton tarafından, Batı Uygarlığı ile ne rekabet ne de çatışma gücü olan İslam Âlemi, ABD ve Suudi desteğiyle oluşturulan “Radikal Siyasal İslam” çetelerinin saldırıları abartılarak, Batı Uygarlığı’nın karşısında eş güçlü bir düşman olarak birinci sıraya konmuştu ama, bu mücadele, sadece asıl rekabete doğru giden bir giriş niteliğindeydi.

Asıl rekabet, Huntington’un Sind Uygarlığı dediği Çin ile Batı hegemonyası (egemenliği) arasında idi.

***

2001 yılında ABD’ye karşı yapılan İkiz Kuleler saldırısı Küreselleşme’nin başlamasından on yıl sonra “Terörün Küreselleşmesi” ya da “Küreselleşen Terör” olarak İkinci Aşamayı başlatmıştı.

“Terörün Küreselleşmesi” aslında, şimdi içine girdiğimiz üçüncü aşamanın “Küreselleşen Sıcak Savaş” veya “Sıcak Savaşın Küreselleşmesi” aşamasının ön hazırlığı niteliğindeydi…

Bu nedenle de terör ile sıcak savaş karışımı bir kargaşanın hüküm sürdüğü yaklaşık yirmi yıllık bir döneme damgasını vurdu:

Nitekim, ABD, İkiz Kuleler saldırısın bahane ederek hem “Ilım İslam” adında, Ortadoğu ve Kuzey Afrika için “Genişletilmiş Ortadoğu Projesi” GOP nitelemesiyle, buralardaki bütün ülkelere müdahaleyi içeren bir projeyi hem de Irak’a doğrudan müdahale ederek “Sıcak Savaş” aşamasını başlattı.

2000’li ve 2010’lu yıllarda Irak’ın ve Libya’nın kanlı olaylar sonunda bölünmesi ve zaten yanlış olan “Ilımlı İslam” projesinin Mısır’da ve Türkiye’de başarısız olması ve Suriye’ye yapılan saldırının sonuçsuz kalması sonunda, artık münferit terör olayları ve yerel savaşlar ile Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı düzenleme çabaları, 2020’li yıllarda, yerlerini doğrudan Avrupa’da ve Ortadoğu’da “Sıcak Savaşlar”a bıraktı çünkü Çin’in, Rusya’nın desteğiyle yükselişi ve ABD’yi zorlaması dünya egemenliği rekabetini iyice gündeme getirmişti.

***

Böylece 2021’de, Küreselleşmenin Üçüncü Aşaması, “Küreselleşen Sıcak Savaş” olarak resmen başladı.

Her ne kadar bu sıcak savaşın Avrupa kanadı bir Ukrayna-Rusya Savaşı olarak görünüyorsa da aslında bir NATO-Rusya Savaşı’dır.

Daha temelde de dünyayı yönetmek için yapılan Batı ile Çin/Rusya arasındaki bir hegemonya (egemenlik) mücadelesinin dışa vurumudur.

Netanyahu-Hamas savaşı da bu çekişmenin Ortadoğu’daki yansıması olarak görülebilir.

NATO’nun uzun menzilli füze tehdidi ve İsrail’in elektronik cihazları bombaya dönüştüren saldırısı ise herkesin bu “Küreselleşen Sıcak Savaş”ın kurbanı olabileceğine işaret etmektedir.

Kaynak bağlantısı