Perşembe günü bu köşede sosyal güvenlik sisteminin durumuna değinen yazımızla alakalı enteresan geri dönüşler aldım.

Enteresan derken, emekli maaşları/zamları üzerinden yürüyen tartışmalar nedeniyle, daha çok negatif geri dönüşler beklerken (madalyonun öbür yüzünü yansıttığımız için), sosyal güvenlik sisteminin korunması gerekliliğine dair pozitif nitelikte tepkiler almam beni mutlu etti.

Bu arada yeni bazı verilere de ulaştığım için aynı başlık üzerinden ikinci bir yazı yazmaya karar verdim.

İlk yazıda da vurguladığım gibi Sosyal Güvenlik Sistemi, prim ödeyenler, yani, aktif çalışanlarla, ödedikleri primin karşılığını alanlar, yani, emekliler arasındaki ‘altın oran’ üzerinden yürüyen bir sistem.

Geçen yıl hayata geçen EYT düzenlemesi sonrası emekli olanların sayısı hızlı bir şekilde artarak 13 milyon seviyelerinden 16 milyonun üzerine çıkınca, aktif pasif dengesi %2,01’den %1,63’e kadar geriledi.

Bu, sosyal güvenlik sistemi açısından alarm verici olmasa da, alarm sınırlarına yakın bir yerde olduğumuza işaret eden bir duruma işaret ediyor.

Dolayısıyla dikkatle, titizlikle yönetilmesi gereken bir konu üzerinde durduğumuzun altını çizmem gerekiyor.

OECD ÜLKELERİNDE ORTALAMA EMEKLİLİK YAŞI 64,4. PEKİ BİZDE DURUM NE?

İlk yazıda da anlattım.

Türkiye’de erken yaşta emekliliğin önünü açan fecaat, 1991 yılında DYP/SHP koalisyonunun aldığı kararla ortaya çıktı.

80’lerde %4’lere yaklaşan, 90’ların başında %3 civarında olan aktif/pasif rasyosu, 1991 yılında alınan karar sonrası hızlı bir şekilde gerilemeye başladı.

Emeklilik bahsinde Dünyanın her tarafında öncelik arz eden husus emeklilik yaşıdır.

OECD ülkelerinde emekli yaşı ortalaması 64,4.

Avrupa ülkelerinde sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirliğini koruma anlamında emeklilik yaşını yukarı doğru çekme eğilimi kendisini gösteriyor.

Çünkü oralarda da aktif/pasif dengesinde gerileme var.

TÜRKİYE’DE EMEKLİLİK YAŞI ORTALAMASI 52.

Türkiye’de ise ortalama emeklilik yaşı geçen yıl yapılan EYT düzenlemesi ile 52’ye kadar geriledi.

16 milyon 150 bin civarı emeklinin 7 milyona yakın 60 yaş altı emeklilerden oluşuyor.

EYT’nin çıkarılmasının doğru olup olmadığı ile alakalı farklı görüşler olduğunu biliyoruz.

8 Eylül 1999 öncesi sigorta başlangıcı olanların emeklilik haklarında o tarihte yapılan düzenleme ile (Düzenleme mecburen yapılmıştı çünkü 1991’deki erken emeklilik kararı nedeniyle Sosyal Güvenlik Sistemi 8 yıl içinde çökmüştü) gerileme olmuştu.

Ancak öyle ya da böyle, doğru ya da yanlış, bu kadar ağır bir EYT yükünün ortaya çıkmasının, sosyal güvenlik sisteminin geleceğini tehdit ettiği açık bir bilgi.

Yüksek enflasyon nedeniyle emekliler dahil sabit gelirlilerin alım gücünde gerileme oldu.

Ancak en düşük emekli maaşı alanların durumunu geçmişten günümüze rakamlar üzerinden karşılaştırdığımızda şöyle bir veri de karşımıza çıkıyor:

22 YILLIK VERİLERE GÖRE EN DÜŞÜK EMEKLİ MAAŞININ DOLAR KARŞILIĞI NE EDİYOR?

2002 yılında en düşük emekli maaşı olan 66 liranın karşılığı 40 dolara tekabül ederken, yeni düzenleme ile 12 bin 500 liraya çıkan en düşük emekli maaşının dolar karşılığı 377 dolar ediyor.

En düşük emekli maaşının ilerleyen yıllardaki dolar karşılığını da yıl sırasına göre (2003’ten 2024’e kadar) yazalım:

2003/118, 2004/149, 2005/172, 2006/185, 2007/247, 206/2008, 223/2009, 265/2010, 259/2011, 300/2012, 272/2013, 271/2014, 26 8/ 2015, 270/2016, 279/2017, 230/2018, 237/2019, 213/2020, 140/2021, 187/2022, 254/2023, 377/2024

Bu tabloya bakınca, en düşük emekli maaşının dolar bazında geride kalan 22 yıl içerisinde en yüksek rakama tekabül ettiği görülebiliyor.

Ha, pandemi sonrası ortaya çıkan dolar enflasyonunu buradan düşerek ayrı bir hesap daha yapmak lazım tabi.

Ama esasen son iki yıldır gündeme gelen en düşük emekli maaşına yüksek oranda zam yapılması uygulamasının, daha fazla prim ödeyip de daha az zam alanlara karşı bir adaletsizlik ürettiği de net bir gerçek.

Sosyal güvenlik sisteminin çok prim ödeyenin çok, az prim ödeyenin az emekli maaşı alması fikri üzerine oturduğu unutulmamalı.

Mehmet Acet / Haber7

Kaynak bağlantısı