AKP’nin genel taktiği, dikkatleri ayrıntılar üzerinde yoğunlaştırmak, uzlaşı yapılıyormuş, kamunun tepki ve istekleri göz önüne alınıyormuş izlenimi yaratarak asıl sorunu, amacı perdelemek, gizlemektir. Bu taktik, enflasyon, vergi paketi konusunda izleniyor.

Sorun çözülmek isteniyorsa, öncelikle sorunun neden/nedenlerine doğru tanı koymak, ayrıntılarla ana neden arasında ayrım yapmak, amacı belirtmek gerekir.

Sorunların ana kaynağı, 24 Ocak 1980 Kararları ile getirilen düzen, izlenen politikalar, yönetim anlayışıdır. Tartışılan, dikkatler çekilmeye çalışılan konular, ana neden yanında ayrıntı dahi değildir. Vergi alınmasında amaç, kamusal malları üretmek, kamu harcamalarını karşılayabilmek için gerekli kaynağı sağlamak, gelir bölüşümünü yeniden düzenlemek, ekonomik istikrarı, dengeyi sağlamaktır. Tartışmalar, öneriler, vergi paketi bu açılardan değerlendirilmelidir.

24 Ocak Kararları ile serbet pazar ekonomisi sloganı altında kamuyu mülksüzleştirme, özelleştirme, yabancı sermayeyi teşvik, yerli özsermayeye destek, uluslararası finansal piyasalara eklemlenme, vergi yerine borçlanma hedeflenmiştir.

Türkiye, 24 Ocak Kararları sonrası, özelleştirme, teşvik, kamu ihaleleri, yap işlet devret (YİO) daha süslü ifadeyle kamu-özel işbirliği (KÖİ), tutarsız kur ve faiz politikaları uygulamalarıyla soyuldu, soyduruldu.

24 Ocak Kararları alındığında Türkiye’nin dış borcu 15 milyar USD bütçede faiz giderlerinin gelirlere oranı yüzde 3 düzeyinde idi. Günümüzde dış borç 500 milyar ABD Doları’na ulaşmış, OVP’ye göre merkezi yönetimin faiz giderlerinin bütçe gelirlere oranı yüzde 15’e yükselmiştir. 7 trilyon TL’yi aşkın olan iç borç stokunun bütçe açığı nedeniyle yıl sonunda 9 trilyon TL’yi aşması beklenmektedir. Ortada kazanç, varlık olarak sadece övünme var. Yüksek enflasyon, işsizlik, büyüyen bütçe, dış ticaret, cari işlemler açıkları, giderek derinleşen yoksulluk, her olumlu göstergede dünya ekonomisinde gerileyiş, düzeltmenin vergi paketi ile sözde tasarruf tedbirleriyle sağlanması olanağı da yoktur. Ancak 24 Ocak Kararlarını silecek, köklü tedbirlere, değişime gereksinim vardır.

Yeni vergiler, vergi oranlarını artırmak yerine mevcut vergilerde tahsilat oranını yükseltmek, kamu gelirlerini savurganca, keyfi kullanmamak, daha etkili olur. Bu bağlamda:

  • Gelir ve kurumlar vergilerinde vergi istisnaları kaldırılmalıdır. İstisnalar, vergi delikleri açmakta, delikler zamanla genişlemekte, vergi kayıpları olmakta, vergi tahsilatı azalmaktadır.
  • Vergi aflar, vergi silmeleri, şeffaf hale getirilmeli azaltılmalıdır.
  • Servet beyanı, bir vergi güvenlik önlemi olarak yeniden sisteme alınmalıdır. Servet beyanı, servet vergisi değil, beyanı kontrol, inceleme aracıdır. Servet beyanı da Özal döneminde kaldırılmış, bir vergi güvenlik uygulamasına son verilmiş, vergiden kaçınma, vergi kaybı artmıştır.
  • Yabancı sermaye ve özel kesim teşvikine son verilmelidir. Teşvik, istihdam yaratılsın, döviz kazancı, tasarruf sağlanarak dış ticaret, cari işlemler açıkları kapansın katma değer yaratılarak büyüme hızlansın diye verilir. Elli yıllık uygulama ile amaçlar gerçekleşmez, gelir kaybı artmış, gelir dağılımı daha da bozulmuş, kaynaklar israf edilmiş, bürokraside etik olmayan uygulamalar, haksız zenginleşmeler artmıştır.
  • Vakıf ve cemiyetlere bütçeden kaynak aktarılmamalıdır. Vakıf kurmakta amaç, kamuya eğitim, sağlık, sanat konularında katkıda bulunmak olmasına karşın AKP döneminde yandaş vakıflar kamu kaynakları ile beslenmiş, sömürülmüştür. Vakıf, kamuya yük olmuştur.
  • İtibar harcamları sonlandırılmalıdır. Harcama ile itibar sağlanamaz. Oyalama değil, kesin, etkili önlem gerekir.

Kaynak bağlantısı