Diyojen’in, bir dileği olup olmadığını soran çağın egemeni Büyük İskender’e parmağıyla güneşi göstererek verdiği yanıtı unutuyoruz:

“Benden bana veremeyeceğin şeyi esirgeme yeter.” (“Gölge etme başka ihsan istemem.”)

Sinopluların elinde feneri, yanında köpeğiyle mermer heykel, Korintosluların bir köpeğin yaslandığı mermer bir sütun diktiği Diyojen’in düşünen, gerçeği görerek öfkelenen ve gidişe tepki gösterip direnen insan aradığını unutuyoruz.

Ama onun insanın en kötü koşullarda bile mutlu olabileceğini göstermek amacıyla bir fıçıda köpek gibi yaşamasına, “çocuk” (köpeksi) olmasına gülümsüyor, köpeklere ve kedilere katliam yasasını çıkarmak için cambazlık yapanları izliyoruz.

ASIL CAMBAZA BAKALIM

“Cambaza bak, sen cambaza bakarken ben işimi yapayım” diyenler var ama özne onlar değil, cambazın kendisi.

“Cambaza bak” diyenler cambazın işbirlikçisi ve onlar olmadan egemenlikler sürdürülemez.

Bu deyim ülkemizdeki siyasetin adı olduğu için cambazın yaptıklarına bakmak, hem de dikkatlice bakmak ve olumsuzluklara karşı insan olma görevimizi yapmak zorundayız.

Küresel bir oyun oynanıyor dünyada, biz de bundan payımızı alıyoruz.

Gerçeği görüp yapması gereken şeyler olduğunu anladığı halde bir şey yapmayanlar da yaşanandan, yaşanacaktan sorumlu olduğu için, seyirci olmak sürü olmayı kabullenmektir bilinciyle sahneye çıkıp oyuna katılmalıyız.

EĞRİLİK-DOĞRULUK

Dede Korkut Kitabı’ndaki Deli Dumrul’un Azrail’e meydan okuyan yiğitliğini unutuyoruz.

Ama köprü yaptırıp geçenden-geçmeyenden zorla para alanları görünce o aklımıza geliyor.

Sinekten yağ çıkaran vergi “düzenlemesi”ni, sokak hayvanlarına katliam yasasını “Cambaza bak” diyenler değil cambaz çıkarıyor.

Cumhuriyetin değerlerinden, halkın sırtından “yandaş zengin” yaratan bütçe cambazın marifeti.

Eğitimi “aydınlanma”e, öğretmeni imama dönüştürmek isteyen cambazdır.

Deveye “Boynun niye eğri?” diye sormayıp onun yanıtından bakmalıyız yaşama.

ATI ALAN ÜSKÜDAR’I GEÇMESİN

Cambaz, üniversiteleri suskun, demokratik kitle örgütlerini güçsüz kılmış.

Sendikalara, şirketlere, medyaya “yandaş” terimini sokmuş.

Siyasi mafya cinayetleri gündem olmuş.

Yoksulluk arttıkça artıyor, yolsuzluklar, gösteri ve toplanma yasakları bunaltıyor.

“Hipokrat yemini”nin bile engellendiği sağlıkta, küresel düzenin istediği insani olmayan adımları atarken üretimi dışlayan politikalarla tarımı çökertiyor.

1000 odalı Saray’dan yönettiği yargı ayaklar altına alınırken kadın cinayetleri son hız sürüyor.

YAŞAM KÜLTÜRÜMÜZE SALDIRI

Eğitimde yaşananlarla dinin gereği denilen Araplaştırma, ulusun yerini alacağı sanılan ümmetleştirme, tarikatlaşma doludizgin.

Sığınmacılarla nüfus yapısı değiştirilirken dilden başlayarak “torba yasa”lara doldurulan çağdaş kültürümüz, “diyanet” ve “aydınlanma” yoluyla çağlar öncesinin karanlıklarına sürükleniyor.

Özgürlük yoksa, insanlar arasındaki eşitsizlik uçuruma dönüşüyorsa bunları yaşamak kaçınılmazdır.

Yaşadığımız, susmanın erdem olduğu bir dönem değildir, küresel düzenin bize uygun gördüğü yaşamın merkezine dinin yerleştirildiği düzene karşı erdem olan duyarlılıktır.

Birken bin olup toplumsal muhalefetin parçası olmaktır insana düşen görev.

Toplumsal vicdandır ayağa kalması gereken.

“Başkaldırı, haklarının bilincine varmış, bilinçli kişinin işidir” diyen Albert Camus’nün hümanist bildirgesi Başkaldıran İnsan’ını yeniden okumak ve Atatürk’ün emaneti olan çağdaş kültürümüzü geleceğe taşımak boynumuza borçtur.

Kaynak bağlantısı