Mevcut anayasa ve yasalara göre yapılan serbest seçimlerle iktidara gelen bir siyasi parti, öncelikle kendine iktidar yolunu açan anayasa ve yasalara uymak zorundadır.

Seçilmiş hükümet; anayasayı ve yasaları değiştirerek demokratik rejimin yerine dinci faşist bir rejim ortaya koyamaz. Baskıcı yöntemlerle hak ve özgürlükleri, yazılı ve görsel medyayı, muhalefeti, ahlaka aykırı yolsuzlukları örtbas etmek için yargıyı kullanamaz. Eylem ve söylemleriyle halkı kin ve düşmanlığa kışkırtamaz. İnsanları inancına, mezhebine, ırkına göre bölemez. Din ve dince kutsal sayılan değerler üzerinden propaganda yapamaz. Halktan toplanan vergileri sorumsuzca harcayamaz.

Bunları yapan, insanları yokluğa ve yoksulluğa mahkûm ederek zulmeden bir hükümete karşı halkın, demokratik kurallara uymak şartıyla direnme hakkı vardır.

Ülkeyi yöneten hükümet, anayasanın başlangıç ilkelerine, anayasanın ilk dört maddesinde belirlenmiş olan kurucu iradenin saptadığı demokratik, laik, sosyal hukuk devleti ideolojisinin aksine uygulamalara son vermelidir. Aksi halde anayasada açıkça yazmasa bile anayasanın ruhunda var olan toplumun demokratik yasal direnme hakkı doğmuş olur. Direnme hakkını pasif direnme ve aktif direnme olarak iki şekilde görüyoruz.

DEMOKRATİK REJİM

Pasif direnme, anayasaya aykırı, haksız bir yasa, karar veya uygulamayı açıkça eleştirmek, resmi makamlardan izin almadan açıkoturum, açık hava toplantıları, boykotlar, şiddete başvurmadan protesto yürüyüşleri yapmak şeklinde olabileceği gibi yasalara açıkça aykırı konulan vergileri ödememek şeklinde de olabilir.

Bu şekilde direnme, demokratik hakların ve özgürlüklerin var olduğu her ülkede ve her devirde yasaların yalnız izin verdiği değil, aynı zamanda direnenlerin korunduğu normal bir direnme hakkıdır. Demokratik, laik, sosyal hukuk devletinin temeli olan düşünceyi açıklama özgürlüğünün bir ifadesidir. Kısaca anayasanın ruhunda mevcut olan bir haktır.

Aktif direnme, eleştirmek, gösteri yürüyüşleri yapmakla yetinilmeyerek haksız hukuksuz olduğuna inanılan yasanın gereğini veya yetkili makamların emir ve talimatını yerine getirmemek şeklinde olabilir. Kolluk güçlerinin kanunsuz emirleri yerine getirmemesi ve kanunsuz emre karşı direnmesi yasal bir haktır. Enflasyonla ezilen halk, aşırı pahalılık karşısında boykotlar yapabilir.

BASKIYA KARŞI SON ÇARE

İş yasalarında, çalışanların işverenler tarafından daha fazla sömürülmesine olanak sağlayan düzenlemelere karşı iş bırakma eylemleri, aklı ve bilimi reddederek çağdışı dinsel eğitimi zorla dayatan Milli Eğitim Bakanlığı’na karşı velilerin çocuklarını okula göndermemesi, sınıfların boşaltılması gibi eylemler halkın anayasal direnme hakkı olarak kabul edilmelidir. Bu hak, hukuki ve ahlaki bir değer taşımaktadır.

Bizim burada anlatmaya çalıştığımız, anayasa dışına çıkan, demokratik rejimin yerine gerici dinci otokratik bir rejim inşa etmeye çalışan, hak ve özgürlükleri yok eden, ülkeyi sığınmacı deposu haline getiren, halkın sırtına ağır vergiler yükleyen hükümetin baskı ve zulmüne karşı toplumun demokratik yollardan direnmesidir.

İNSAN HAKLARI

Direnme hakkının yasallığı hukukçular arasında tartışmalıdır. Baskıya, zulme karşı direnmenin yasallığı kabul edilmekle beraber, direnmeyi önleyici tedbirlerin alınması, hükümet edenlere; direnenleri polis şiddeti ile cezalandırmak, hak ve özgürlükleri kısıtlamak yerine, insanların huzur ve mutluluğunu artırıcı önlemleri alması, ülkenin anayasa ve yasalara uygun şekilde yönetilmesi önerilmektedir.

1789 tarihli Fransız İnsan Hakları Beyannamesi’ne göre; her siyasi toplumun amacı insanların doğal ve zamanla kayba uğramayan haklarını korumaktır. Bu haklar mülkiyet, can güvenliği ve zulme karşı direnmektir. Zulme karşı direnmek diğer insan haklarının bir sonucudur. 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin başlangıcında da direnmenin baskıya ve zulme karşı son çare olarak başvurulacak bir yol ve yöntem olduğu vurgulanmaktadır.

Kaynak bağlantısı