Toplumsal olaylar, karşıtlarıyla birlikte ve sonuçları açısından değerlendirilir:

15 Temmuz bir darbe girişimi midir?

15 Temmuz bir Demokrasi zaferi midir?

Bir darbe girişimi ise “Bu darbe girişimini üreten bir rejim, bir iktidar, hiç mi sorumlu ve sorunlu değildir?”

Bir Demokrasi zaferi ise bu zafer, “Bir darbe girişimi üreten rejim ve/veya iktidar tarafından mı kazanılmıştır?”

***

Türkiye 20 yılı aşkın bir süredir, tarihi ve günceli kendi çıkarlarına göre yorumlayan ve etiketleyen bir siyasal iktidarın yönetimi altında:

Bu siyasal iktidar hem “içinden pazarlıklı”, hem yeteneksiz, hem beceriksiz, hem de kimi zaman gerçeklerle ters düşen katı bir ideolojik yapıya sahip olduğu için çok sık eylem ve söylem değiştirdi:

Dünün “Muhterem, Hocaefendi Fethullah Gülen Hazretleri”bugün “Hain, Fethullah Gülen Terör Örgütü ve Paralel Devlet Yapılanması Lideri” olabildi.

Dünün “Kardeşim Esad’ı” bugünün “Hain Esed'i” ve belki de yarının yeniden “Sayın Esad’ı” olabiliyor.

İktidar, iç ve dış politikada, dostlar ve düşmanlar arasında o kadar hızlı ve şiddetli virajlar alıyor ki tetikçi kalemler aptala döndüler, neyi, kimi, ne zaman öveceklerini, ne zaman yereceklerini şaşırdılar, hiçbirinin tutarlılığı ve güvenilirliği kalmadı!

Kamuoyuna gelince, herkes şaşkın, insanlar hangi söylemi ve eylemi nasıl değerlendireceklerini bilemiyorlar; iktidarın elinde ceza verme yetkisi bulunduğu için de genellikle suskun kalıyorlar.

Ama toplumsal tepki çok düşük düzeyde:

Çünkü iktidar en ufak muhalif kıpırdanmayı bile derhal en şiddetli biçimde engelliyor ve/veya cezalandırıyor…

Herkes korkudan, umutsuzluktan, bıkkınlıktan, depolitize oldu!

***

15 Temmuz 2016 darbe girişimi, ancak, 20 Temmuz’da iktidar tarafından ilan edilen Olağanüstü Hal kararı ve 16 Nisan 2017 tarihinde yasalara aykırı oy sayımı ile yapılan halkoylaması yoluyla geçilen “Şahsım Devleti” rejimi ile birlikte değerlendirilebilir!

Dün eski adı Twitter olan X sosyal medya platformunda yayımladığım iletide şöyle demiştim:

15 Temmuz elbette gerçek bir darbe girişimidir:

Ama dört soru:

1) Peki darbecileri o güce kavuşturan kimdir?

2) Önceden haber alınan darbe niçin önceden önlenememiştir?

3) Niçin “Allah’ın lütfu” diye tanımlanmıştır?

4) Sonuçlarından kim yararlanmış, rejimi kim değiştirmiştir?

***

Değerli okurlarım “darbecilik”, gelişen toplumlarda, Demokratik Rejim karşıtlarının, monarşi, kral, padişah taraftarlarının, toprak ağalarının, dincilerin, gericilerin, diktatörlük yandaşlarının, genellikle de iktidarda ve/ veya iktidara ortak olanların kullandıkları bir yöntemdir:

Bizim tarihimizdeki ilk örneği, Mithat Paşa ve arkadaşlarına Meşrutiyet sözü vererek Padişah olan II. Abdülhamit’in, 1876’da açılan Meclis’i, Rusya savaşını bahane ederek 1878’de kapatması ve Mithat Paşa’yı da Taif’e sürerek katletmesidir.

Demokrasi’ye karşı yapılan, Türkiye’yi bugünlere getiren sivil ve asker darbelerin diyalektik özeti ve sonuç şöyle sıralanabilir:

1) Menderes’in Anayasa’ya karşı olan 18-28 Nisan 1960 Tahkikat Encümeni Sivil Darbesi.

2) Buna karşı yapılan 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi.

3-4) Bu darbeye karşı yapılan, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 Askeri Darbeleri.

5) FETÖ’nün 15 Temmuz 2016 Askeri Darbe Girişimi.

6) Darbe girişimini “Allahın lütfu” olarak ilan eden ve bunu bahane eden iktidarın 20 Temmuz 2016 OHAL Sivil Darbesi.

7) Sonuç olarak, OHAL baskısıyla, adaletsiz koşullarda yapılan ve yasalara aykırı oy sayımı ile sonuçları ilan edilen 16 Nisan 2017 Halkoylaması ile Parlamenter Demokrasi’ye son verilmesi ve “Şahsım Devleti”nin, İslamo-Faşist, NeoPatrimonyel Sultanizm rejiminin kurulması!

Kaynak bağlantısı