Araba meraklıları bilir, araba modifikasyonu veya modifiye arabalar kimileri için çok büyük bir tutkudur.

Bir arabanın kaportasını alıp başka bir arabanın motorunu ekleyip oradan ilginç bir jant bulup öte tarafta işin ustası bir araba boyacısına arabayı boyatmak birçokları için sıfır, yepyeni bir arabanın verdiği hazdan kat kat fazlasını verir.

1930’larda II. Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde Amerika’da başlayan araba modifikasyonu ilginç bir biçimde bana günümüz düşünce dünyasını çok da güzel anlatıyormuş gibi gelir.

Birçoklarına göre modernizm sonrası dönemin miladı olan II. Dünya Savaşı’nın yıkıcı etkileriyle sırf fiziksel olarak değil bilişsel olarak da kitlelerin yaşamsal gerçekleri üzerinde sarsıcı etkiler yarattı.

Bu çöküş, zamanla ortaya çıkan kuşakların giderek kendilerine aile, okul ve farklı otoriteler yoluyla öğretilen veya dayatılan -siz karar verin- “değişmezler”in aslında o kadar da değişmez olmadığına yönelik inancını güçlendirdi.

Post modernizm çevresinde oluşan neden sonuç ilişkisini tek cümlede açıklarmış gibi görünmek istemem ama eklektik ve modifiye düşünce tarihinin en azından modern sonrası dönemini anlatmak açısından açıklayıcı olduğunu düşünüyorum.

Modifiye düşüncenin yaygınlaşması yaşamımızdaki değişmez bildiğimiz nesne, tanım ve kavramların sorgulanır olmasıyla derinden bağlantılıdır. İlk anda oldukça olumlu görülen bu gelişme ile insanın bilinç dünyasının sorgulama ekseninde gelişeceğini öngörebiliriz.

Öte yandan düşüncenin eklektik bir hal alması yaratıcılığın da özünden kopup birbirine eklenebilen veya eklenemeyen parçaları birleştirme becerisi haline gelmesine neden olmuş olabilir.

Çağlar boyunca yaratıcılığa atfedilen esin perisi ve “tin”den gelen bilinmez gücün yerini yapıyı bozup yeniden birleştiren bir üretim yönteminin almasıyla sonuçlandı.

Elbette bunun yansımasını fabrikasyon üretimlerde de görebiliriz. Bireye özel olmayan ama bireye özelmiş gibi bir ambalajla sunulan ürünün yarattığı biriciklik coşkusu tam da sıfır araba alan varlıklı kimse ile modifiye arabalara meraklı niş zevkleri olan karakterin aynı haz bedeninde buluşması gibidir.

Sıfır bir ürünü modifiye gibi sunmak veya bir kotu parçalayarak eskitilmiş görünürlüğü vererek özel bir tanımlama atamak bana SSCB’nin yıkılmasından sonra ardıl ülkelerde yaşanan bilişsel bulanıklığı hatırlatıyor.

SSCB’nin toplu konut projelerini bilenler bilir. Ardı ardına uzanan birbirinin tıpatıp aynısı binalar kimilerine göre işlevsel ve biri diğerinin önüne çıkmayan mimarisiyle eşitlikçidir kimilerine göre ise sıkıcı ve sosyalist rejimin çıkmazlarını anlatacak kadar simgeseldir.

Bu konutların parçaları bir kalıp üzerinde yapılır ve bir sonraki binada da aynı biçimde uygulanırmış.

SSCB yıkıldıktan sonra ardıl ülkelerde yavaş da olsa devreye giren kapitalizm çarkları birçok şeyi olduğu gibi bina tasarımlarının de özelleşmesini beraberinde getirmiş.

Çünkü sistem yıkılsa da kitlelerin üzerindeki alışkanlıkları değiştirmek için mimari sosyoloji çok önemli bir gereçtir.

Ancak bir alışkanlığı yıkmak kolay olmamış. Bu ülkelerde çok uzun süre tek bina için bile olsa kalıp oluşturup üzerinde bina inşa etme davranışı uzun süre devam etmiş.

Bu ülkelerin tek kullanımlık kalıpları da kapitalizmin açmazları içinde oluşan söküp birleştirici yaratım modellerini andırıyor.

Açmazların olduğu yerde semboller ve göstergeler önem kazanır. Kendini tanımlayamayıp anlatamayan kitleler üretilir ve onlarında sembollere başvurması kaçınılmazdır. Çünkü sembol yaratım biçiminin bir parçası ve aslen sanatta gördüğümüz belgeleyici işlevin kaybından sonra gelen bir tutkal.

Nasıl ki sanatla veya yaratıma ilişkin ehrhangi bir alanda kavram üretme evresini atlayıp sembol üretme evresine geçmez meşru ise sembollerin kitlesel yansımasını okumak ve anlamlandırmak da son derece biricik bir eylem ve belki de insanlığın elinde kalan yegane biricik uğraş.

Böyle bir dünyada “Senin sembolün ırkçı benimki değil” demek bir ölçüde abesle iştigal bir ölçüde de oryantalizmdir.

Günümüzde oryantalist olabilme başarısı da sanrıım yalnızca Avrupa’nın hantal kurumlarına mensup bir özellik olsa gerek.

Ne de olsa dünyada modernizmin hâlâ sürdüğüne inananlar ve Fransa’daki aşırı sağdan korkan milyonlar var.

Kaynak bağlantısı