ABD ve İngiltere, 1944
Temmuz’unda, sona
doğru giden uzun
savaşta yandaş ve tarafsız
devletleri Amerika’nın
kuzey doğusunda bir otelde
toplantıya aldılar. Oralar
Bretton Woods diye bilinirdi.
O tarihten sonra o toplantı
iktisatçıların kendi şifreleriyle
konuştukları bir dilin parçası
oldu. Aslında işin esası,
meslektaşlarımız alınmasın,
iktisatçılara bırakılmamalı.
Çünkü Bretton Woods (BW)
iki aktörlü bir “dünya oyunu”!
Akıldan çıkmayacak bir film
özelliği taşıyor, diyelim. Filmde
kulağımıza küpe olacak şeyler
var. Bu reklamdan sonra esasa
geçelim.

İKİLİ MASA

BW bir ‘ikili masa’dır.
İngilizler Amerikalılara
önerdi. “Gelin, bu savaştan
sonra dünya ekonomisini
birlikte nasıl yönetiriz, bir
ortak tasarım yapalım” dedi.
Kabaca böyle. Masa 1941’de
kuruldu, 1944 baharında
basın toplantısıyla açıklandı,
Temmuzda “konferans”ı
yapıldı. Yeni bir dünya
ekonomisi kurma “müjde”si
gibi kutsallaştırıldı. Öğrenip
katılanlar buna “el bastılar”.
IMF ve Dünya Bankası doğdu.
Önce İngilizlere bakalım…

ÜZERİNDE GÜNEŞ BATAR MI?

Daha önce yazdım (31
Ekim 2022), İngiltere dünya
egemeniydi. Sterlin “altın”a
serbestçe çevrilebiliyordu
(“konvertibilite”). En
makbul, sağlam para idi. Güç
simgesiydi. 1931 Eylül’ünde
“Tamam, artık sadece
dominyonlar ve sömürgelerime
karşı sorumluyum” dedi.
Takatini sınırladı. Onları
1932’de Ottawa’da topladı
ve “İmparatorluğun tercihli
ticaret alanı”nı (Imperial
Preferences) kurdu. Anlamı,
“Burası benim pazarlarımdır,
başkası pek giremez!”
(Bugünkü AB gibi.)

1935’te “sterlin alanı”nı
kurdu. Kendi (“Ottawa”)
pazar alanında ticaret
sadece sterlin ile yapılacaktı.
Böylece kendine iki yeni
güç kaynağı yaratmış oldu:
“benim pazarlarım” ve oralara
hükmeden “benim param”.
1938’de İngiltere, dış ticaret ve
para meselesini iç içe ve kendi
tasarımı ile çözüme bağlamıştı.
Altın ve ‘dolar’ rezervleri 4
milyar doları aşmıştı (Doları
yaklaşık 30 ile çarparak
bugün için bir sayı bulabiliriz.)
Kısaca, 1930’ların sonlarında
kendini toparlamış bir İngiliz
dünyası vardı. İşleyen bir
sistem.

‘MUHTAÇ POZİSYON’A KAYIŞ

“Masa kuralım” önerisi
savaşın gerçeklerinden ayrı
bir şey midir? Hayır. Hitler,
1 Eylül 1939’da Polonya’ya
girerek savaşın ilk ateşini
yaktıktan sonra İngiltere’nin
rezervleri azalmaya, açıkları
büyümeye başladı. 1940
Haziran’ında Hitler Paris’e
girdikten sonra İngiltere
tek başına kaldı. Savaş
malzemesini Amerika’dan
peşin parayla alıyor ve
rezervleri eriyordu.

Churchill, ABD Başkanı
Roosevelt’e başvurdu. “Tek
başımıza savaşıyoruz.
Malzemeyi senden alıyoruz
ama artık peşin paramız yok.
Bir çare bul!” dedi.
Roosevelt harekete
geçti. 11 Mart 1941’de
“Lend-Lease” (LL)
(Ödünç Verme-Kiralama)
yasasını çıkardı. Eski
tarihli, başkana ”ABD’nin
savunması için yaşamsal
hallerde başka bir devlete
savaş malzemesi verme”
yetkisi veren bir yasaya
dayanıyordu. İngiltere’nin
“kaderi”nde dönüm noktası
oldu. Ama nasıl?

İngiltere malzemeyi alıp
Amerika’ya borçlanmaya
başladı. O kadar mı? Hayır.
Savaş yılları ilerledikçe,
LL İngiltere’ye takılan
bir “boyunduruk” olacak,
BW’ye böyle gidilecektir.
Kabaca şöyle denilebilir:
Hitler, İngiltere’ye “Ocağına
incir dikeceğim!” demişti.
Amerikalılar LL ile “Ocağıma
düştün!” demiş oldular. “Artık
iktisat politikanı kendi başına
yapamazsın!”

‘MR. HULL’IN DELİ SAÇMASI ÖNERİLERİ’

1941, dünyayı değiştiren
bir yıldır. İngilizler bunu
herkesten önce, LL ile
hissettiler. LL’nin bir
“şartname”si vardı. İngiltere
için çeşitli yükümlülükler
yazılıydı: Amerika olarak
benim sana gönderdiğim
malzemeyi, tarım ve gıda
ürünlerini başkalarına satıp
gelir elde edemezsin, gibi.
Bir de yazılı olmayan “sert
hakikatler” vardı. Üstad
Keynes 1941 Mayıs’ında özel
temsilci olarak ABD’ye
gönderilip baş
başa görüşmeler
yapınca
berraklaştı.
Amerikalılar
şunu
diyorlardı:
“Dünyanın
orasında,
burasında ve
bizim burada
şirketleriniz,
tesisleriniz var. Bir zahmet,
onları bize devrediverin.
Ayrıca unutmadan,
dünyada askeri üs, tesis ve
donanımlarınız da var. Onları
da!” Bunlar yerine getirildi.

“Muhtaç pozisyon”a geçiş.
“Muhtaç pozisyon”un kilit
taşı LL’nin 7. maddesine
yerleştirilmişti. Keynes’in
dönüş öncesinde görüştüğü
ABD Dışişleri Bakanı Cordell
Hull kendisine “yolluk” olarak
bir metin verdi. Orada açık
açık “Imperial Preferences”i
kaldıracaksınız, başka yolu
yok, yazıyordu. Keynes
okuyunca küplere bindi. “Mr.
Hull’ın deli saçması önerileri!”
dedi. Sonra ekleyecekti:
“Bunlar bize, bizim en zavallı
Balkan ülkesine yaptığımız
muameleden de kötüsünü
yapıyorlar!” Ne veciz.

GÜÇ MİNDERİNDEKİ MASA

1941’in iki çarpıcı, büyük
çaplı gelişmesinden biri 7
Aralık’taki Pearl Harbour
baskınıdır. ABD savaşa girmek
zorundadır artık. Öteki, aynı
çaptaki gelişme Almanların
21 Haziran gecesi Sovyetlere
baskınıdır. Sovyetler de artık
savaşın tarafıdır. O konumuz
değil. ABD’nin savaşa adım
atması dünya “ağa”sı olmaya
adım atışıdır. Fiili durumdur.
Geri dönemez. Kendi hareket
noktalarını “aktif olarak”
belleyecektir: Dünya altın
rezervinin yüzde 60’ına
sahiptir. Dünyanın yekpare,
çok büyük, entegre “üretim
tesisi”dir ve geliştirilen teknik
bilgiye sahiptir. Büyümekte
olan bir savaşın kazananı
olmak ve tüm getirilerini
toplamak zorundadır. Ve
bunların emrettiği bir
ekonomik kurumlaşmayı,
bunun özel disiplinini
yaratmalıdır. Yepyeni, büyük
işler. Ve önünde büyük bir
engel varsa onu kaldırmalıdır:
Ekonomide İngiltere. Amerika
BW’ye buradan gidiyor.

1941’de İngiliz tarafı, “Barış
olunca bize nasıl bir dünya
lazım ki orada savaş öncesi
pozisyonumuzu koruyalım
ve geliştirelim?”i ciddi olarak
düşünemeye başlıyor. Başta
Keynes. Bu “kazık” soru üstada
göre tektir, çok önemlidir.
Öngörüsü, “pazarlar” ve
“para” elde kaynak olarak
tutulsa da İngiltere ithalattan
doğan açığı kendi başına
kapatamayacaktır. Bu açığı
krediyle kapatacak bir dünya
sistemi gerekiyor. Bu kredi
İngilize ek yük getirmemeli ve
(en önemlisi) başka bir ülkeye
de (yani Amerika) avantaj
yaratmamalıdır. İngilizlerin
bilinen, sarkastik bir
deyişi vardır: Pastayı
ye ve dolapta
tutmaya devam
et! Böyle bir
“çözüm” gibi.
Keynes
düşünceyi
1941
Eylül’ünde
tasarıma döktü:
Uluslararası
Kliring Birliği ve
Kliring Bankası (International
Clearing Union and Clearing
Bank). Bir “yapay para”
(“bancor”) ile işleyen sistem.
Bugün kullandığımız kredi
kartları mantığını taşıyordu,
diyebiliriz. Ne kadar lazımsa,
o kadar “bancor” çekebilirsin;
sonra faiziyle ödersin! Şu
demek oluyor: İngilizin
durumunu koruyabilmesi
için, Amerika’nın fiili gücünü
yok kabul etmek, hatta ondan
destek almak gerekiyor!
Amerikalılar bu kadar saf mı?

İkili masa bu ortamda
kuruldu ve “bilek güreşi” iki
yıldan fazla sürdü. Amerikan
tarafını hazineden Harry
Dexter White yönetti. ABD’nin
büyük gücünü ve İngilizin
zayıflığını bilerek adım
adım ilerlediler. Zamanla
İngilizin elindeki “koz”ları
(“pazarlar” ve “para”)
“zafiyet”e dönüştürdüler.
Ve 1944 baharında White’ın
tasarısını İngiliz tarafına kabul
ettirdiler. Biz bugün onu BW
ve ABD’nin kontrolü altındaki
IMF’li, Dünya Bankalı sistem
olarak biliyoruz. Bir şirket
anlayışını taşıyor. En büyük
hissedar söz sahibidir, kontrol
ve disiplin onun işidir. Özetle
Amerika’nın. Keynes’in
tasarısı geçersizdir. Çünkü
parayı veren düdüğü çalar.
İngilizin 1941’deki “Gelin
dünyayı birlikte yönetelim!”
çağrısı “bu kubbede baki bir
seda” olarak kaldı. Ayrıntıya
giremeyiz.

Peki, 1944 Temmuz’unda
otele alınacak öteki devletler?
Masada iş tamamlandıktan
sonra Amerikalılar bir ortak
metin (Joint Statement)
hazırladılar. Amerika’nın
“gelmekte olan gücü”nü dünya
anlamalıydı. Bir konferans
toplayacaklardı. Nisanda
Hazine Sekreteri Morgenthau
basın toplantısı yaptı, açıkladı.
Bir gazeteci sordu: “Öteki
devletler çalışmaya ne kadar
katıldılar?” Morgenthau, hafif
gülümseyerek “Canım onlara
da gerekli bilgiyi veririz!” dedi.
Salonda büyük kahkaha koptu.

GÜN BATIMINA DOĞRU

Savaşın sonu yaklaşırken
İngilizler ekonomik
durumlarının kötüye
gittiğini daha çok hissettiler.
Savaşı sadece ABD’ye
değil, kendi “ticaret ve
sterlin alanları”ndaki
devletlere de borçlanarak
sürdürebilmişlerdi. Bu borçlar
(14 milyar dolar kadar)
“Yaz deftere!” şeklinde,
Londra’da ayrı bir “Sterlin
Hesabı”nda (Sterlin Balances)
dondurulmuştu. Eklemeye
gerek yok, Amerika’nın bir
gözü bunlardaydı.

Almanya, 7 Mayıs 1945’te
teslim oldu. İngilizler için bu
LL’nin “2. Evresi”nin (Phase II)
başlangıcı idi ve Japonya’nın
daha 18 ay süreceği öngörülen
yenilgisine kadar sürecekti.
Öyle olmadı. Truman, 7
Ağustos’ta Japonya’ya atom
bombası attı, takvimi öne
aldı. 22 Ağustos’ta bir uyarı
bile yapmaksızın LL’ye son
verdi. Mal taşıyan gemiler bile
denizde kaldı. Truman İngiliz
ekonomisine de bir atom
bombası atmıştı!

İngilizler dona kaldılar.
Hemen ABD’den bir “finans
desteği” için harekete
geçtiler. Yorgun Keynes’i
gönderdiler. Görüşmeler
yapıldı. “İngiltere’ye Ödünç”
(British Loan) verildi: 50 yılda
ödenmek üzere 3.75 milyar
dolar (Son taksiti 2006’da
ödendi!). Günü kurtardı ama
geleceği? Amerikan Kongresi
bunu 15 Temmuz 1946’da
onayladığı zaman, anlaşmanın
içindeki saatli bomba
işlemeye başladı: Bir yıl içinde
“konvertibilite” yapacaksın!
Ayrıca “Ottawa pazarları”nı
açacaksın ve donuk “sterlin
hesapları”nı çözeceksin.

Bir yıl sonra 1947
Temmuz’unda İngiliz sterlini
“konvertibiliteye açılınca”
altı hafta dayanabildi. Kral
çıplaktı. Sterlinden “dolar”a
kaçış durdurulamazdı. 1945
Ağustos’unda LL darbesini
yapan Truman bir sonraki
adımı da atmış, “Şah ve Mat!”
demişti.
Gerisini iktisatçılar
kolayca tahmin edebilir. Eski
dokunulmazlığı kalmayan
sterlin 1949 Eylül’ünde
devalüasyona gitti. İngiltere
zaten kemerleri iyice sıkma
(deflasyon) rejiminde
yaşıyordu. Bir zincir başladı:
Deflasyondan devalüasyona,
oradan yine deflasyona, sonra
yine devalüasyona. İngiliz
meslektaşlarımız bu sürece
“Dur-kalk politikaları” diyerek
gerekli iktisatçı makyajını
yaptılar.

Biz kıssadan hisse, diyelim.

Kaynak bağlantısı