koz’a karşı yapılan suikast denemesi, tabii ki 1963 Kennedy suikastı ile bazı benzerlikler taşıyor.   20 yaşındaki eli tüfekli bir adam Thomas Matthew Crooks. Kennedy’ye ateş ettiği söylenen Lee Harvey Oswald gibi o da her yerde bulunabilecek bir tüfek edinmiş. (Bu arada ateş ettiği söylenen diyorum çünkü bana göre tetiği çeken Oswald değildi, o sadece tüfeği o binaya, Texas School Book Depositary’ye götürmekle yetindi. Oswald bence yem olarak kullanılan küçük balıktı; ardından iki gün sonra Dallas Polis merkezinden sözde hapishaneye götürülürken kurbanlık koyun gibi öldürüldüğünde, Kennedy’yi yok eden büyük konsorsiyum için -suçu ebediyen üzerine yıktıkları- balina boyunda dev bir şansa dönüştü)

Tıpkı Dallas 1963’te olduğu gibi, binanın tepesinde eli silahlı birini gören halk durumu polise haber vermeye çalışıyor ancak zamanında kımıldayan hiç kimse olmuyor. Yine 61 yıl arayla, hedef alınan Başkan’ın başı hedef alınıyor. Tabii ana fark ortada: JFK daha neredeyse hastaneye varamadan ölmüştü, Trump ise hafifçe yaralandı. Ateş ettiği söylenen her iki kişinin de mahkemeye çıkarılıp bir davada sorgulanamaması diğer bir somut benzerlik. Kennedy suikastı yaşanıp üzerine bu kadar sayısız kitap, film ve tartışma yapılmışken, Amerikan Gizli Servisi’nin Trump’ın hayatı kurtulduktan sonra ateş eden genci öldürmek yerine etkisiz hale getirip konuşturma şansını yakalamaya çalışmaması beni şaşırttı. Her ne kadar kolay olmasa da, görevini zaten bu kadar kötü yapan bir gizli servisin olayın kaynağını da konuşamaz hale getiren bu ek hatası, görmezden gelinebilir bir durum değil.

17 Şubat 1959 günü de, Adnan Menderes Londra’ya inmeye çalışırken uçak düşmüş, yolcuların üçte ikisi ölürken Türkiye Başbakanı sağ salim İngiliz topraklarında kurtulmuştu. Bu olaydan sonra Menderes’in için “Allah’ın seçilmiş kulu, ilahi güçler onu koruyor” şeklinde yakıştırmalar yayılmıştı. Trump’ın hiçbir yakıştırmaya ihtiyacı yok; gerek kendisi gerek ekibi gerek seçmenleri, onu Tanrı’nın kurtardığı konusunda zaten hemfikirler! Menderes önce İstanbul’a ardından trenle Ankara’ya döndükten sonra İsmet İnönü kendisini garda karşılamış ve iki siyasi rakip arasında ortaya bir yumuşama iklimi çıkmıştı. Ne yazık ki bu cicim günleri çok kısa sürmüş, ardından tarihte okuyabileceğiniz gibi atmosfer giderek sertleşmiş, abartılı şekilde artan gerilimler, ancak 27 Mayıs’tan sonra durulabilmişti. Amerika’da da Biden’ın Trump’a geçmiş olsun derken verdiği sıcak mesajlarla ortada küçük bir yumuşama havası oluştu, ancak bunun da kalıcı olmasını bekleyen pek yok!

ZATEN SEÇİMİ ALIYORDU, BÖYLE BİR SENARYOYA NEDEN GİRSİN Kİ?

Şimdi, tetiği çeken Crooks hakkında yüzbinlerce makale ve onlarca kitap çıkacak. Bebekliği, çocukluğu, ilk gençliği, kız arkadaşı, hepsi didik didik edilecek. Kendisi artık Amerika ve dünya tarihine sonsuza dek girdi ve orada kalıcı yerini aldı! Ne kadar kolay değil mi?

Biliyorsunuz ülkemizdeki kıvrak beyinler komplo senaryolarına bayılırlar. Hatta taparlar! Hemen binbir tane uyduruk senaryo yazılmaya başlandı. Bütün komplo teorisyenleri birbirinden hızlı şekilde zekâ fışkırmalarını dünya ile paylaşmak istediler! Hiçbirinin aklına gelmedi ki 137 metreden çok keskin bir nişancıyla anlaşma yapıp “Bak sakın beni vurup öldürme, sadece kulağımın üst kısmını yaralamanı istiyorum, böylece yanağımda da azıcık kan olur, çok havalı bir destek kazanırım” şeklinde bir senaryonun yaşanmış olma ihtimali milyonda sıfır. Ayrıca hiç kimse böyle bir saçma iddiayla tanımadığı insanlara seçim kazandırmaya çalışmak için ömrünün tamamını hapiste geçirmeyi veya oracıkta ölmeyi kabul etmez. Pensilvanya’da yaşananlar, hiçbir senaryo inşası içermeyen hakiki bir suikasttı. Bakın yeri gelmişken söyleyeyim: Bence 15 Temmuz da gerçek bir darbe girişimiydi, hiç kimse “miş gibi” bir darbe girişimine karışarak, kendi hayatını yok etmeyi, kendi servetinin tamamına el koydurmayı, en azından onlarca yıl hapse girmeyi tabii ki kabul etmezdi. 15 Temmuz kesin bir darbe girişimi, ancak bunu durdurmak için “düğmeye geç basılmış olabileceği” tabii ki tarih kitaplarında polemiklerle tartışılabilir, orası ayrı bir konu.

Türkiye’de özellikle Atatürkçü yazarlar sırayla öldürüldüğünde her defasında “Bir cinayet işlendiğinde mühim olan bu kime yaradı sorusudur” diyerek bütün olağan şüphelileri ve malum teröristleri korurcasına hedef saptıran bir istihbaratçı vardı… Şimdi toprağa karıştı, ama vaktiyle onu her dinlediğimde tüylerim diken diken olurdu! Onun kadar gerçek suçluları aklamaya çalışan birine rastlamadım. Dolayısıyla burada da “Trump’a yaradı, yani herhalde kendi yaptırmıştır” demek, sivri zekâ ürünü gibi dursa da, gerçekle bağlantısı olmayan bir cümle.

Sonuçta tabii ki Trump için bu olay biçilmiş kaftandı. Kulağı kesik Van Goghvari illüstrasyonların sosyal medyada dolaşması, işin hafif yanıydı. Cumhuriyetçilerin başkan adayı son anda kafasını çevirmemiş olsa, kurşun öldürücü darbe olarak girişini yapacak, bugün bambaşka şeyler konuşuyor olacaktık. Trump ölseydi zaten şu anda ülkesinin yarısı onu hem “şehit” hem melek hem de muhafazakâr Amerika’nın idolü olarak sonsuza dek her yerde fotoğrafları ve heykelleri ile kutsayacaktı!

Sonuçta hiçbir suikast hiçbir şekilde desteklenmez. Hiçbir gerekçe ile arkasında durulamaz. İyi ki bu suikast da hedefine ulaşamadı. Ama ulaşsaydı, belki o anda Cumhuriyetçiler yeni aday aramaya mecbur kalacaklardı. Öte yandan fırsattan istifade Demokratlar seçimi tehir etmek için bu fırsatın üstüne atlayacaklardı!

Belki aralarında anlaşıp seçimi tehir etmek gibi bir alternatife bile gidebilirlerdi. Çünkü Cumhuriyetçiler kimin aday olacağı/seçileceği gibi konularda, iç kampanyalar ve halk mitingleri yapmak durumunda kalırlardı. Sonuçta Demokrat Parti’nin de böyle bir kaosu kendi lehine kullanıp fırsattan istifade Biden’dan kurtulmaya çalışması, olası hale gelirdi. Hepsi direkten döndü.

Biden tabii ki o malum tuzaklara düşüp, “bu yaşandı ama senaryoydu/uydurmaydı” filan demeye kalkışmadı!

Biden’ın zaten seçimde pek şansı yoktu; şu anda ise seçim çoğu insana göre sanki adet yerini bulsun diye “usulen” yapılacak. Gerçi anketlerde aralarında çok oy farkı yok, ancak buna benzer büyük olayların anketlere yansıması zaman alır.

Hani normalde Amerikan seçimlerinde devamlı bir oraya bir buraya gidip gelebilen, “Swing States ne olacak” türünde merak uyandıran bir sandık yarışının olmayacağı ortada. Yani ben de Trump net kazanır diyenlerdenim. Ama dediğim gibi bu suikast yüzünden değil! Durumun gidişatı zaten böyleydi.

DEMOKRATLARIN İNTİHARI

Hadi diyoruz ki Trump, bir suikasta kurban gitme tehlikesi yaşadı! Cumhuriyetçiler adaylarını kaybedebilirlerdi… Peki Demokratlar ne yapıyorlar? Fazla yorulmayın hemen ben size söyleyeyim! Demokratlar resmen toplu intihara koşuyorlar. Aklıma geçmişten bazı demokrat başkanlar geliyor… Yalnız Kennedy değil. Kartal, Clinton, Obama gibi isimler… İnsan sormadan edemiyor Demokrat Parti’nin bu kadar mı ufku kapalı? Sözde ilerici bir parti, böylesi arkaik yöntemlerle yaşlı ve gücünü kaybetmiş, artık kendini ifade edemeyen bir başkana esir kalmaya bu kadar mı mahkum? Nedir bu yaşanan?  Obama’ya saygıdan, onun yardımcısını sekiz yıl Beyaz Ev’de tutma yemini mi var ortada? Demokratlar yalnız Amerika’daki seçmenlerini değil bütün dünyaya nasıl rezil olduklarını göremeyecek kadar kimliklerini kaybetmişler. Üstelik artık ortada, sempatik siyahi bir kadın olarak destek toplayan Kamala Harris de yok! Emin olun nereye gitti bilmiyorum! Ama neredeyse üç yıldır kendisini pek ortada gören olmadı…

Sonuçta Trump ve Cumhuriyetçilerin, önlerine altın tepside çıkan bu fırsatı kullanmamaları düşünülemez. Zaten 6 Ocak 2021 Kongre Baskını’ndan beri yoğun şekilde milliyetçi/vatansever pozuna bürünmüş Cumhuriyetçi kitleler, bu olayın da “eklemlenmesi” ile adaylarının yaşayan bir anıta dönüşmesi keyfini yaşayabilirler! Kimsenin de buna şaşırmaya veya itiraz etmeye hakkı yok.

Peki Demokratlar ayrıca nasıl bu kadar ikinci plana düştüler? Birincisi halkın büyük çoğunluğunun gözünde Demokrat Parti’nin demin de analiz ettiğimiz gibi ortada gerçek bir kampanya üreten ve kitlelere, “yarınları adına” güven verebilecek bir adayları yoktu. İkincisi ise Trump’a karşı o kadar belden aşağı vuruşlarla lekeleme ve yok etme çalışması yapıldı ki, tarafsız halk kitleleri ve hatta bazı Demokratlar bile, bu kadar haksızlığa uğrayan bir adaya sempati beslemeye başladılar! Para karşılığı Trump ile beraber olan ve daha sonra sus payı alan bir kadının, bu sözünü (ahlaksızca) tutmamasına siyasi argüman haline getirmeye ve bunu büyütmeye kalktı Demokratlar… Siyasi yaşamda, insanların özel hayat açıklarından başka bir beklentileri kalmadığı şeklinde bir hava yaymış oldular, farkına varamadan…

Şahsen son anda Demokratların büyük bir manevra yapıp yeni ve etkili bir aday çıkaracaklarını düşünmüyorum… İleride Amerika’da bugünleri analiz edenler, hiçbir şekilde Demokratların bu intiharını izah edemeyecekler, gerekçeli bir alt hikaye bulamayacaklar. Kim bilir belki onların da bizim sık sık kullandığımız deyimle “dibe vurmaları” lazım -tekrar akılları başlarına gelsin diye… Tenis raketi alır gibi aynı kolaylıkta her çeşit otomatik silahın satılabildiği Amerika’da -geçen gün Ergin Yıldızoğlu’nun yazısından öğrendik ki- artık bir de kamuya açık alanlarda mermi satan otomatlar yerleştirilmeye başlanmış. Allah akıl fikir versin diyeceğim ama böyle bir umudum yok. Silahlanma, Amerika’da anayasa ağlarının güvence altına aldığı bir temel madde! Çünkü onların geçmişlerinde Vahşi Batıyı kutsamaya ve korumaya niyetlenmiş ve bu uğurda çarpışmaktan çekinmeyen kovboylar var.

Biliyorsunuz Türkçede “Ölmüş ama gömmeyi unutmuşlar” diye bir deyim var: No comment!

Sonuçta alın yazısında başka olağandışı kırılmalar yoksa, Trump artık Amerikan başkanlığı için gün sayıyor… Biden ise kara kara Beyaz Evi ne zaman boşaltacağını düşünüyor…

Kaynak bağlantısı